Şöyle bir espri yapsam, beni döversiniz herhalde: Altay’ın ilk hecesini koparıyorum, geriye “tay” kalıyor... Şöyle diyorum: “Al Tay...” Böylece Hasan Vasfi Altay’a “tay” demiş oluyorum.
Ne kadar yaratıcı, değil mi?
Böylece hem çaktırmadan muhatabıma hakaret ediyorum, hem de bedava tarafından “esprili yazar” oluyorum.
Hasan Vasfi Altay böyle espriler yapıyor işte.
Pardon, o kim mi?
Ben de tanımıyorum ama Oda TV yazarıymış. Arada sırada aklınca beni makaraya saran yazılar yazıyor.
Müthiş yetenekli bir kalem...
İlk yazısında yaptığı “Ahmet Kekeç, bu ne skeç” esprisini çok beğenmiş olacak ki, ikincisini kaleme almış.
Başlık şu: “Skeç 2...”
Bu “Yılmaz Özdil akıllarını” kim veriyor bilmiyorum ama Hasan arkadaşın kronik “terbiye sorunu” devam ediyor. Hâlâ kaba. Hâlâ pervasız. Hâlâ “Ahmet gel, Ahmet git” rahatlığı içinde...
Madem tanımadığı insanlara ön ismiyle hitap edecek kadar teklifsiz ve rahat bir arkadaşımız, ben de ondan aldığım “ruhsatla” bundan sonra ön ismiyle hitap ederim. Kim tutar beni? Arada, zekâsına ve kafiye merakına uygun espriler de bulup yazarım. Mesela, “Hasan almaz basan alır” derim. Birlikte güleriz.
Evet, Hasan’ın bir terbiye sorunu var.
Bir de “hafıza sorunu” var tabii.
İlk yazısında, birtakım Meydan Larousse bilgileri sıralayarak Nazım Hikmet-Sabahattin Ali meselelerine girmişti ama soruları da cevapsız bırakıp kaçmıştı. Kaçacaksan, ne diye lafa atlıyorsun?
Sevabına tekrarlayayım:
Sabahattin Ali hangi “konsorsiyum” tarafından ortadan kaldırılmıştır?
Nazım Hikmet’i zindanlarda kim çürütmüştür?
Kemal Tahir’e kim ne yapmıştır?
Sertel’lere ve Arif Oruç’a hangi muamele reva görülmüştür?
Tan gazetesini hangi “vatanseverler” yakıp yağmalamıştır? Bu “teşebbüs-i vatanperverane”de İlhan abi, Orhan abi, Süleyman baba gibi, bugün savunusuna kendinizi adadığınız değerler de var mıdır?
Kemal Kılıçdaroğlu mahut hadiselerin faillerini CHP’de aramamız gerektiğini söylüyordu.
Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali de aynı failleri işaret ediyordu.
Doğru mu?
Evet Hasan, cevabını bekliyorum...
Karambole getirme.
Dosdoğru yaz.
Medya Larousse’dan kopya çekmeye de yeltenme.
Bir de, hangi lisanla mukabelede bulunacağını belirle ki, zorluk çekmeyelim... Efendice mi konuşacağız, yoksa “Hasan almaz basan alır” üslubuyla mı devam edeceğiz? Yani, adam gibi polemik mi yapacağız, yoksa karşılıklı birbirimizi küçük mü düşüreceğiz? Hangisi?
Bir şey daha:
İlk yazımda “böyle meraklarım yok” demiştim ama sözümden cayıyorum. Hem Kemalist, hem solcu nasıl olunuyor? Müthiş bir merak içindeyim...
En azından, hem solcu, hem Kemalist olmayı sen nasıl başardın Hasan’cığım?
Bunu anlat.
Ek olarak da “Maocu”sun galiba.
Peki bu nasıl oldu? Daha doğrusu, oldu mu?
Daha önce “kapıştığımız” bir Oda TV yazarı gibi, laf kalabalına getirip Zinoviev, “Komüntern”, “bilmem kaçıncı enternasyonal”, Şefik Hüsnü, Mustafa Kemal diye atıp tutma.
Doğu Perinçek’ten parçalar da sunma.
Hele, Mustafa Suphi olayına hiç girme. Mahcup olursun.
İstersen, soruyu atlayıp, direkt “merak”tan da gidebilirsin. Merakın insanın başına getirebilecekleriyle ilgili “espriler” bulup yazarsın. Sen bunu da yaparsın. Zekân ve ahlakın müsait!