Ben, son dönem Diyanet İşleri Başkanları arasında şu üç ismi çok daha değerli buluyorum…
Süleyman Ateş, Ali Bardakoğlu ve Mehmet Görmez…
Allah hepsine uzun ömürler versin…
İmkan buldukça bu üç Hocamızın eserlerini ve yayınlarını sizin de takip etmenizi öneririm…
Kısır tartışmaların uzağında kalarak, gençlerin kafasını bulandırmadan; sadece üzerinde mutabakat sağlanmış olan ana meselelere kafa yorarak insanlara doğru bir şekilde rehberlik yapmak; bugün, “Hocalık” adına yapılabilecek en önemli işmiş gibi geliyor bana…
Bu anlamda, işini “hakkıyla” yapabilmeyi Allah herkese nasip etsin…
Mehmet Görmez Hocamız, sosyal medyada paylaştığı bir konuşmasında; verdiği örnekle, bir yandan Gazze’de yaşanan insanlık dramı karşısında İslam dünyasının duruşunu, diğer yandan ibadetlerin kaybolan ruhunu ve özünü adeta bir ibret vesikası gibi gözümüzün önüne seriyor…
Hocanın verdiği bilgiye göre, bu Ramazan ayında tam 122 milyon kişi Kabe’yi ziyaret etmiş…
Bu hacıların her biri orada 5 bin dolar harcamış olsa, harcanan toplam para en az 610 milyar dolar ediyor!...
Neredeyse Türkiye’nin yıllık bütçesi…
Fakat bu devasa paradan Gazze’ye giden bir kuruş dahi yok!...
Çünkü Suudi Hükümeti bırakın para göndermeyi, Gazze’nin adını bile andırmıyor o kutsal topraklarda…
Hac ibadeti niçin farz kılınmıştır?
Umre ibadetinin anlamı nedir?
Müslüman dünyasına fayda yerine zarar getiren bir uygulamaya Hz. Peygamber ne zaman izin vermiştir?
Bakınız, 2019 yılında bütün dünya büyük bir salgın hastalık tehdidi yaşadı…
Diyanetin verdiği fetvalarla, Cuma namazı ve Hac başta olmak üzere bütün toplu ibadetlere kısıtlama getirildi… Kimse camilere sokulmadı…
Demek ki neymiş; topluma zarar vermeye başladığı anda, yapılan iş farz bir ibadet bile olsa hemen terk etmek gerekiyormuş!...
Tasavvuf ehlinin şöyle bir deyişi var:
“ Bir insanın gönlünü yap ki, işte o haccı ekberdir,
Çünkü binlerce Kabe’den bir gönül daha yeğdir…
Kabe Azer oğlu İbrahim’in; gönül ise, Celil ve Ekber olan Allah’ın inşa ettiği bir yerdir!...… “
Peygamberimiz ömründe yalnızca bir kez Hac ibadeti yapmış… O da ömrünün sonunda!...
O ziyarette şunu söylediği nakledilir:
- Ey Kâbe, ne kadar güzelsin ve ne kadar hoşsun… Fakat Allah’a yemin olsun ki, bir müminin kalbi senden çok daha yücedir, bilesin…
Mehmet Görmez Hoca’nın konuşmasında ayrıca şu can alıcı ayrıntı da var:
Hac ibadetinde, Müslümanlar Kabe’nin etrafında tavaf ederken “remel” yaparlar…
Safa ve Merve tepeleri arasında say ederken de “hervele” haline geçerler…
Remel; erkeklerin giydikleri ihram kıyafetinin sağ kolunu açık bırakarak yürümeleridir…
Peygamberimizin bir emriyle başlatılan remelin amacı; yapılacak savaş öncesinde haklarında, “Müslümanlar Medine Hummasına yakalandı, yakında hepsi hastalıktan ölür” dedikodusu çıkaran müşriklere karşı kol kaslarını göstererek, aslında ne kadar güçlü ve sağlıklı olduklarını belirtmektir…
“Sportif yürüme” anlamına gelen “hervele” halinin de yine aynı şekilde rakiplere karşı “güç gösterisi” maksatlı yapıldığı anlatılır…
Tabi, zamanla, ibadetlerin esasını teşkil eden bu anlamlar tamamen unutuldu… Ruhundan ve özünden koparılmış içi boş ibadetler aldı başını gitti…
Düşmanı korkutmak ve düşmanı yıldırarak vereceği zararı önlemek maksadıyla Peygamberimizin yaşadığı devirde elbette öyle yapmak gerekiyordu…
Ama bugün; Ramazan ayında Kâbe’yi ziyaret eden bu 122 milyon kişinin yaptığı “remel” ve yaptığı “hervele”, acaba kaç Filistinli kardeşimizin canını kurtardı bana söyler misiniz?!...
Maalesef Müslüman dünyası, İslam’ın buyruklarını, İslam’ın ilkelerini akıl ve ahlaktan hızla uzaklaştırmaya devam ediyor!
Toplumuna zerre faydası dokunmayan bir ibadetin, onu icra eden kişiye ne faydası olacak ki?
Akıl ve ahlak süzgecinden geçirilmeyen bir amel, nasıl “salih amel” sayılacak?
Hepimiz Allah’ın ipine böyle mi sımsıkı sarılmış olacağız? Gönüllerimiz Filistinli kardeşlerimizin gönülleriyle böyle mi birleşmiş olacak?...
Bu nasıl bir akıldır, bu nasıl bir ruhtur, bu nasıl bir ahlaktır?
Adalet ve vicdan terazisi hakikaten böyle mi olmalı bir müminin?
Allah, bu halimizle mi mazur görecek bizi?...
Cündioğlu’nun tabiriyle üzerimize bulaşan “sürü ahlakından” sıyrılıp, bireysel olarak sorumluluk üstlenmediğimiz sürece devam edecek olan bu halimizle!...
Sürüden ayrılan bir kişi bile, sürüye esaretini hatırlatabilir belki…
Görmez Hocamızın temennisiyle bitirelim yazıyı…
Cenabı Allah, “akılla remel, ahlakla hervele” yapmayı nasip etsin cümlemize!…
Hayırlı Cumalar!..