Büyük komedyen Levent Kırca müjdeyi verdi: “Önümüzdeki günlerde törenle İşçi Partisi’ne üye olacağım...”
Kırca, üyelik hakkı kazandıktan sonra “yapacaklarını” şu şekilde sıralıyor: “İşçi partisine katılmak beni çok sevindiriyor. İnandığım güvendiğim insanlarla omuz omuza çalışacağım. Artık bana ne görev verirlerse başım üstüne. Kalbi Atatürk için çarpanların yanında olacağım. Birlikte koruyacağız Cumhuriyeti. İnanıyorum ki bugün İşçi Partisi’nde toplanıp birleşme günüdür. Yani bugün o gündür.”
Cumhuriyeti korumak Levent Kırca’ya düşer mi, bilmiyorum ama İşçi Partisi saflarında yapacağı en iyi iş, sanatçı arkadaşlarına çakmak, AK Parti’ye oy veren “cahil halkı” aşağılamak, bir zamanlar sofrasına konuk olduğu Mehmet Barlas ve ailesini çekiştirmek olacak.
Konuk edildiği ev hakkında konuşan, üstelik bunu açık kanallara döken iki kişi biliyorum.
Biri Levent Kırca, diğeri Hürriyet gazetesinin İmam Hatip kökenli dedikodu yazarı...
Biz şimdilik Levent Kırca’yla ilgili olduğumuz için, diğerinin nezaketsizliğini tarihe havale ediyoruz.
Sizi bilmem ama Levent Kırca’nın bu kararına çok sevindim.
İçimden de “oh olsun” dedim tabii...
Bundan sonra, kendisinde hak gördüğü bir şeyi başkalarında nakısa sayamayacak, siyasi aidiyetinden dolayı kimseyi aşağılayamayacak, muarızlarına “yandaş” diye laf sokamayacak.
Bunu yapmaya yeltendiği an, kendi aidiyeti ve “Perinçek yandaşlığı” karşısına çıkarılacak.
Hele, “Sanatçı bağımsız olmalıdır” hiç diyemeyecek. Kendisini İşçi Partisi üyeliğiyle kayıtladığı için, söylediği her şey havada kalacak.
Niye sevindiğimi de açıklayayım.
Levent Kırca’mız bir süredir gözden düşmüştü.
Eskiden komik işler yapardı. Güldürürdü. Abartılı oyunculuğuna rağmen izleyiciyi yakalardı. Olmuyorsa, pos bıyıklarını ve mimiklerini devreye sokardı.
İşsiz ve izleyicisiz kalınca, ne yapsın, (artık “politik bir figür” olarak ortaya çıkmıştı ve söyleyecek sözü vardı), “solculuğunun ve muhalifliğinin” sorun yapıldığını, Başbakan Erdoğan’ı eleştirdiği için programının yayından kaldırıldığını söylemeye başladı ve dar “Sol-Kemalist” çevrelerde bunu bir “itibara” dönüştürdü.
Şimdi kararlı bir Perinçekçi.
En çok da işini bulmuş olmasına seviniyorum.
İşçi Partisi’ne üye olacağı haberini okuyunca, sevincim daha da katlandı.
Hayatımda bir partiye, bir derneğe, bir sendikaya, bir cemiyete, bir odaya üye olmadım. Çok şükür üye olmayı da düşünmedim. Ama bir gün kendimi bir aidiyetle “kayıtlamak” zorunda kalırsam, bu büyük bir ihtimalle İşçi Partisi olacaktır.
Tabii, benim tasavvurumdaki İşçi Partisi’nin, Kırca’nınki gibi Kemalist olması gerekmiyor.
Bilakis, Kemalizm’den arındırılmış bir İşçi Partisi olmalı.
Kemalizm’in katı doktriner görüşleriyle, eşitlik, emek, artı değer gibi kavramlar yan yana iyi durmuyor.
Benim tasavvurumdaki İşçi Partisi, ayrıca, “darbecilerle” teşrik-i mesaiye girmeyecek, istihbarat örgütlerinden rol çalmayacak, Veli Küçük gibi adamları “büyük vatan kahramanı” diye alkışlamayacak, “ilericilerin tankları var” deyip darbelere kol kanat germeyecek.
Gerçekten emekten yana, gerçekten demokratik düşünceyi savunan bir parti olacak ve “işçi sınıfının” inanç ve değer tercihleriyle savaşmayacak. Olabiliyorsa, Batı’daki refiklerine benzeyecek.
Böyle İşçi Partisi’ne can kurban...
Kurulsun, hemen yarın gidip üye olacağım.
(Star gazetesinden alınmıştır)