Zamanı değil, öncelikleri yönetmenin liderliği…

Her sabah uyandığımızda, bize eşit verilen 24 saatlik bir sermayeyi nasıl değerlendireceğimizle ilgili stratejik bir karar alıyoruz. Ve bu karar, yalnızca iş verimliliğimizi değil, yaşam kalitemizi doğrudan etkiliyor.

Çünkü zaman yönetimi, artık yalnızca bir bireysel gelişim konusu değil; liderlik, psikoloji ve nörobilim alanlarında da ele alınan bir strateji sanatına dönüşmüş durumda. Bugün bilim dünyası da söylüyor: Stanford Üniversitesi’nde yapılan araştırmalara göre, bireylerin zaman yönetimi konusunda içsel farkındalığa sahip olmaları, öz disiplin, motivasyon ve karar alma becerilerini doğrudan artırıyor. Ayrıca Harvard Business Review’a göre, yüksek performanslı liderlerin %71’i, iş dışı yaşamlarını anlamlı şekilde yönettiklerinde iş yaşamlarında daha dengeli, daha üretken ve daha yaratıcı hale geliyorlar.

Bu nedenle artık zaman yönetimini sadece “ajanda doldurmak” olarak görmüyoruz. Biz buna bütünsel liderlik diyoruz: Kendimize, ailemize, sağlığımıza, gelişimimize ve sosyal yaşantımıza eşit sorumlulukla yaklaşmak. Kimi zaman işlerimiz çok yoğun. Toplantılar, projeler, raporlar, sunumlar… Bazılarımız için bu listeye bir çocuğun eğitimi, yaşlı ebeveynlerin takibi,
ekip liderliği, sahnede eğitim verme, bireysel danışmanlıklar ve operasyonel talepler de ekleniyor. Yani sorumluluk sadece işle sınırlı değil; çok yönlü bir yaşam yönetimi gerektiriyor.

Peki bunu nasıl başarıyoruz? Tek kelimeyle: Önceliklendirme. Zamanı değil, önceliklerimizi yönetiyoruz. Eisenhower Matrisi’nin de önerdiği gibi, önemli olanı acil olandan ayırabiliyor,
anlamlı olanı görünürde olana tercih edebiliyoruz. Elbette bu kolay değil, fakat mümkün.

Örneğin, yürüyüş yaparken zihinde üç yazı hazırlamak mümkün ki bugün ben bunu gerçekleştirdim.  Veya günün sonunda ekran süresini azaltarak bir kitap bitirmek…
Ya da aylar süren bir online sertifika programına dahil olmak, üstelik yoğun takvime rağmen.

Bunlar motivasyonla değil, planlama becerisiyle mümkün. Çünkü motivasyon geçicidir;
davranış bilimciler bu konuda net: Kalıcı başarı için gereken şey, güçlü sistemlerdir. Yani biz motivasyonu beklemiyoruz, sistemi kuruyoruz.

Kültürel etkinliklere zaman ayırmak, kitap okuma alışkanlığı geliştirmek,
bireysel gelişim mücadelelerinde birinci olmak… Tüm bunlar, “vakit kalırsa” yapılan eylemler değil. Bilerek, isteyerek, stratejik olarak yapılan tercihlerdir.

Ve biz biliyoruz ki:

  • Gelişen birey, işine daha fazla değer katar.
  • Kendine alan açan ekip üyesi, takımına daha pozitif katkı sağlar.
  • Hayatını yöneten lider, kurumuna yön verir.

Hayatı yakalamak; çok şeye yetişmek değil, doğru şeylere yer açmaktır. Bu sebeple ekiplerimizle birlikte yürüttüğümüz kişisel gelişim mücadelelerini yalnızca “ekstra görev” gibi değil, tam anlamıyla liderlik gelişimi olarak görüyoruz. Bir kişinin kitap okumaya ayırdığı zaman,
diğerine ilham oluyor. Bir başkasının yürüyüşte farkındalık yaşaması,
ekibin dinamiğini değiştiriyor. Bu sadece verimlilik değil, kurum kültürü yaratma meselesidir. Zira araştırmalar şunu söylüyor: Zamanını anlamlı yöneten bireyler, daha mutlu, daha yaratıcı ve daha bağlı çalışanlar oluyor. Ve bu da doğrudan şirketin performansına yansıyor. Biz de bu bilinçle diyoruz ki: Zamanı kovalamıyoruz. Hayatı yakalamaya çalışıyoruz. Ve bunu yaparken, sadece işleri değil, anlamı yönetiyoruz.

M.Efsun Yüksel Tunç

Eğitmen ve Yönetim Danışmanı

Yaşam ve Yönetici Koçu

efsun@indus.com.tr

https://www.linkedin.com/in/efsunyukseltunc/

Instagram @indusefsun

 

#hayatıyakalamak #zamanönetimi #önceliklendirme #bütünselliderlik #yaşamdengesi #kişiselgelişim #verimlilik #anlamlıyaşam #farkındalık

Cml Cargo Eurovizyon Banners Yatay Iceri