Katiller veya zanlılar hep erkek değildir elbette. Kadınlar da var. İngiltere’nin ilk katil zanlısı Florence Bravo’nun hikayesi ‘Bravo!’ denilebilecek cinsten değil ama enteresandır. Kocasını öldürüdü mü bilinmez ama para için evlenenlerin sadece kadınlar olmadığını göstermesi bakımından ilginç olduğu kadar zengin bir kadının malının üzerinde tasarruf hakkına sahip olmadığını ve bir erkeğin hakimiyetinde olması gerektiğini göstermesi açısından da ziyadesiyle ilginçtir. Okuyanların da aynı kanaatte olacağını umarak ölüm yıldönümünde ele almak istedim.

Kocasını atom numarası 51 olan Stibilum elementi ile zehirlediği şüphesi yayılsa da, medyada uzun süre verilse de hiçbir zaman mahkeme kurulabilecek kadar delil toplanamadı. Yine de The Times Gazetesi’nden The Daily Telegraph’a kadar haber oldu bir kadın kocasını öldürme teşebbüsünde bulunduğu söylentisi çıktığı için. Yetmedi Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden Avustralya ve Amerika’ya kadar…zanlı erkek olsa sıradan haber olacak bu olasılığın üzerinde uzunca zaman durdu basın. Zengin bir kadın kocasını zehirledi mi? Diye…Eylül 1878 yılında…

Tabi ilgi çekici husus Bayan Bravo’nun sahip olduğu 5 milyon Sterlin değerindeki servetin etkisi olmalı bu haberlerin merkezinde. Kocasının alkolik olması ise ayrıntıdan farklı bir husus değildi.

Florence zengin bir altın tüccarını kızı idi ve bir Kanada seyahati esnasında ünlü iktisatçı David Ricardo’nun torunu ile tanışıp evlendi. Koca dayağını, aldatılmayı, alkolik bir kocayı reddedince babası tarafından ödeneğinin kesileceği tehdidi ile kaplıca merkezine gidip terapi alması önerildi. Ne de olsa dönemin başbakanı Disraeli, Charles Darwin ve Florence Nightingale bu merkezlerde dertlerine deva arıyorlardı. Ama Florence hanım için deva Allah’tan geldi, kocası kan kusarak öldü ve kendisine de bir servet kaldı.

Sonra da bu servete konmak isteyen genç bir bey çıktı ortaya ikinci koca olarak…ne de olsa kadınlar servetlerini tutacak, yönetecek kudrette değildi vaktiyle…

Evlendiler ama zengin ve harcamayı seven bir kadının hali, 4 tane atı, bir kahyası, bir uşağı, bir aşçısı, iki ev hizmetçisi, bir özel hizmetçisi, 3 bahçıvanı ve kadın yaverinin olması kocasını çileden çıkardı. Karısının evinin ve servetinin yönetimini eline alamayınca işi eski kocanın davranışına kadar vardırdı; şiddet…

Yemek yediğim tabağın bana ait olmayışı anlaşılır ve kabul edilebilir değildir’ diyen bir hukukçu olarak aynı hakkı karısında görmedi.

Evliliklerinin baharında zehirlenerek acı içinde öldü ve Florence hanım da onu zehirlediği suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.

Delil bulunamadığı için bir mahkemeye kurulmadı ama sorgulaması, uzunluğu, yoğunluğu ve garipliği dul Bravo’yu bitirmeye yetti denir. Bay Bravo’nun diş ağrısı için kullandığı afyon çözeltisinin ve alkolün ölümünde etkili olabileceği üzerinde durulmadı. Sorgulamanın cinayet etrafında değil de başka konulara sapması ve yoruculuğu kendisini susma hakkını kullanmaya, adını değiştirmeye, başka bir yere taşınmaya, evden çıkmamaya ve iki yıl sonra 33 yaşında öldürmeye kadar vardırdı.

Tabi evli bir kadının kocasının zehirlenmesinin arkasındaki şu bilgiyi de dikkate almak lazım…Victoria Dönemi kadınları kocalarının libidolarını kontrol altında tutmak için kusturmaya yarayan, mide bulandırıcı şarap tortusu kullandırlarmış…’kocasavar’ diyelim…Acaba Florence hanım dozu mu fazla tuttu. Gazeteler hakkında iffetsiz kadın olarak bahsederken kocalarının ama perişan eden ikinci kocasının yaptıklarına hiç değinmedi…gayrimeşru çocuğu olduğunu hatırlamadı. Hamileyken ona çektirdiklerine, tecavüze ve çocuklarını düşürmeye kadar varan işkencelere değinmediler. Ama olası ‘koca zehrileyen kadın’ olarak bolca gazeteye konu oldu. Kocasının, öldüğünde değere bindirdikleri oğullarıyla beraber Florence hanımın ne kadar savurgan olduğunu söyleyip durdular, kimse kadının kendi parasını harcadığı hususuna kulak asmadı.

İngiltere’nin ilk katilinin/katil zanlısının güzel iki tane portresi var, Londra Portreler Galeri’sinde…galeri açılınca…gidince…karşılaşınca…alıcı göz ile bakarsınız belki.