‘Güzel insanlar, ben protestan bir fahişeyim!’

Böyle bağırdı de Katolik Portsmount Düşesi olduğunu sanıp arabasına saldıran kalabalığa Kral II. Charles’ın metresi Nell Gwynne. Yani o kadar ki Katolik olmaktansa fahişe olmak yeğdi.

Metres idi ama günümüze sadece onun adı kaldı diğer 13 adet metresten. Çünkü onun adı güzel, esprili Nell idi. O kadar kıymetliydi ki kral ölüm döşeğinde zavallı Nell açlıktan ölmesin diye York Dükü’ne tembih ederek ödenek ayırmasını rica ettiği bilinir.

Nell 14 Kasım 1687 yılında öldü, hikayesi tatlıdır;

O bir portakal satıcısı olarak kendini gösterdi önce King’s Tiyatrosu’nda. Güzeldi, farklı ve doğal bir zekası vardı ve bunun farkında olmadan işini yapması dikkat çekti ve onun haline oyunlar da yazıldı. 

Kral Charles ile ilişkisine varana kadar elinden iki tane daha Charles geçti ve onlara sırasıyla numaralar verdi. Ona göre aslında Kral II. Charles üçüncüdür. Hayatına giren Kral Charles ölene kadar değil kendi hayatının sonuna kadar ona sadık kaldı. 

O farklıydı, zekasının ve güzelliğinin yanında başka meziyetleri vardı. Kral’ın hayatındaki diğer kadınlar gibi aç gözlü değildi, kafasını kullanan ve esprili haliyle sevilen kişi idi. Kralın da bulunduğu bir ortamda çocuğuna ‘gel buraya piç’’ deyince kralın dehşete kapıldığı söylenir. O da ‘Nasıl seslenmeliydim’ Piç değil mi?’ diye sorunca kral hemen oracıkta piç oğlunu St Albans Düklüğü’nü verdi ki çok az sayıda evlilik dışı çocuğun başına gelen bir şeydir bu.

Nell, her ne kadar minyon vücudu, kestane renkli saçları, ela gözleri ve narin ayakları ile döneminin en güzel kadınlarından biri kabul edilse de erkekleri ona çeken şey sadece bu değildi.

O halkın gözünde sevilen biriydi, adı da ‘Pretty, witty Nell’ idi. Döneminin en kıymetli devlet adamı kabul edilen, bilimden, kitaplardan, müzikten anlayan yüksek eğitimli şahıstır olan Samuel  Pepys tarafından verilmişti ismi. Kral Charles ile olan ilişkisinden önce eğlence dünyasında bilinir/tanınır ve aranır olmuştu ve komedilerde kadın kahraman olarak baş gösteriyordu ama başka kılığa da giriyordu, Kral da Nell’i sahnede erkek kostümü ile görmüştü ilk kez. Buna rağmen vurulduğu söylenir.

Hiç eleştirmemeli!

O devirde Osmanlı tahtındaki Sultan IV. Mehmet avdan fırsat bulduğu kadar kendisini Rabia Gülnüş Sultan’dan Kaniye Kadın’a, Gülbeyaz Hatun’dan Afife Sultan’ın kollarına atmıyor muydu…Avcı Mehmet…

Osmanlı Sarayı’na giderek aldığınız moladan sonra Londra Portreler Galerisi’ne dikkatinizi çekmek isterim. İşte burada sadece kralların, kraliçeleri, mühim devlet adamlarının, haşmetli atlarıyla kumandanların ve de bilim sanat cemaatinin güzide mensupları yok. Aynı zamanda Neil de var, en cüretkar haliyle hem de.

Ayrıca fark etmeyiz günlük yaşamda; onun adı Londra'da günlük hayattadır esasında; Covent Garden’dan aşağıya doğru inerken Savoy Oteli karşısında Nell Gwynne Tavern de onun adınadır, hemen Alelphi Tiyatrosu yanı başında. Ne de olsa o bir tiyatrocuydu.

Chelsea Mahallesinde hemen Sloane Avenue üzerindeki bizim site dediğimiz o muhteşem şehir evleri kompleksi onun adınadır, enfes bir öğle yemeği yediğinizde onun adını etrafta görürsünüz.

Chelsea’de emekli askerler için bir bakımevi, hastane kurmak da onun fikriydi ki bugün hala aktif çalışan, türünün yegane örneği ile emekli askerlerin şahane bakıldığı bir yer olarak 300 yıldır ayakta.

Bir de mezarını merak edersiniz diye ekleyeyim! Hemen Trafalgar Meydanı'nda Aziz Martin in the Fields Kilisesi'nde. Alt katına inecek kadar vaktiniz olursa kriptada bir öğle vakti sıcak bir çorba içerken onu hatırlamamak içten bile değil.

O halde fahişe dememeli Güzel Nell için; zarif ve akıllı ve en önemlisi de nükteli ve muzip.