Ağabeyinize dönüp, “Bunlar doğru mu ağabey? Siz, artık modası geçmiş laikçi yazılar mı yazıyorsunuz?” diyeceğinize, bir tıyneti deşifre eden insanlara küfrediyorsunuz.

Kaç gündür posta kutum, “iyi niyet” dileklerinizle dolup taşıyor.

Taptığınız adama laf söylediğim için, olmadık hakaret sözcüklerini bulup çıkarıyorsunuz.

Mahirsiniz...

Kelimelere dans ettirdiği, kadın ruhundan anladığı, imgeleriyle karıncanın belinden su aldığı halde, taptığınız adam bile sizin kadar yaratıcı ve mahir değil.

Hani, insan aklının ve vicdanının özgürlüğüne inanıyordunuz.

Ve “kişiye tapınmak” ilkellikti.

Çirkinlikti.

Gelişmemişlikti.

Mutlaka geride kalması gereken kötü bir “birinci cumhuriyet alışkanlığı”ydı...

Ne oluyor?

İnternet mecralarındaki çakal takımıyla birlikte, maaile, küfretmedik bir tarafımı bırakmadınız... Arada, kızlar ve oğullar, “de”yi, “da”yı ayırmayı bilmeyen ama iyi tetik düşürdüğü için yazı işleri müdürü yapılmış cahil cühela takımı da katıldı koroya.

Siz bilirsiniz...

Ben olsam, “Bu operada mescit rezilliği de nedir?” diye sorardım.

Madem “birinci cumhuriyet” alışkanlıklarından şekvacısınız ve aklı hür, vicdanı hür bireyler olmaya çabalıyorsunuz, “Sen kimsin de, bazı sanatları belli bir sınıfın tüketimine ait sayıyorsun?” diye sorardım ve eklerdim:

Bu “Kürt haklarının inkarcısı” ifadesi de nerden çıktı?

Şunu bir aç bakalım...

Kimmiş bu Kürt haklarının inkarcısı olan parti, lider ya da siyasetçi?

Kürtçeyi yasak dil olmaktan çıkaran adamı kastediyorsan, “Kürt haklarının temin edicisi” kimdir? Atatürk mü? İsmet Paşa mı? Baykal mı? Kılıçdaroğlu mu? Kim.

Ben sizin yerinizde olsam şunu da sorardım:

Biz demokrasiye, “bize çok acı çektirecek bir altüst oluşla” nasıl kavuşacağız?

Şunu bir izah eder misin baba, usta, ağabey, taptığım adam!

Bu altüst oluş nedir ayrıca?

Ulusumuz bu altüst oluşları daha önce kaç kez yaşadı ve hangisinde demokrasiye ulaştı? 27 Mayıs benzeri bir altüst oluştan söz ediyorsan, her ne kadar duayen yazarlar tarafından “Yaşa Varol kahraman Türk ordusu” şeklinde sitayişle karşılanmış olsa da, hiçbiri demokrasiye hizmet etmedi, etmemiştir.

Hem bu “plaj haberi” de ne oluyor Allah aşkına

28 Şubat’ın karikatür bir tekrarı ve ifadesi olan plaj haberiyle ne murat ediyorsun?

Haşemalılar olunca, mayolular denizde yer bulamıyor mu?

Ne oluyor?

Bir de “korku cumhuriyeti” sabıkan var ki, insanı utançtan yerin dibine geçirir... Her zaman gittiğin lokantada içki bulamayınca, huzursuz laikçi kıvamında “korku cumhuriyeti” edebiyatı yapmaya başladın.

Çok ayıp, çok çirkin, çok vicdansız bir yazı yazdın.

Bırak bu işleri Nuray Mert, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil gibiler yapsın.

Sana ne oluyor baba, usta, ağabey, taptığım adam!

Hem, iki adım yürüsen, onlarca içkili lokanta bulacaksın...

Yürümüyorsun... Neden?

HAMİŞ:

Önceki günlerde olduğu gibi, dün de “hayran kuşatması” altında harika bir gün geçirdim... Kendimden değil, “tapılan yazar”ın hayranlarından (ve tabii yakınlarından) söz ediyorum. “Şurada yanlış düşünüyorsun? Burada haksızlık yapıyorsun? Şu konuda yalan yazıyorsun” demiyorlar, küfrediyorlar... Sadece küfrediyorlar. Kayıtlara geçsin.

(Star gazetesinden alınmıştır)