En büyük yalan “ben hiç yalan söylemem”
Ben de söylemem. Söyleyeni de sevmem ve yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar.
Ben de yalancının tekiyim şu halde.
Çünkü, ben yalan çok söyledim. Hiç bir zaman kilomu tam söylemedim mesela. Çok yerde “yok ben tokum yemem” dedim. Halbuki yalan, aslında rejimdeydim.
Veya “yakışmış mı?”diye sorulduğunda, yalancı olduğum için, “ben olsam asla giymem” demedim de, “al valla ne güzelmiş” dedim. Çünkü hevesle sorulan bu soru karşısında başkalarının ne düşündüğü ile değil, onun ne kadar sevdiği ile ilgilendim.
Ayrıca yol tarifi soranlara çok defa vaktim olmadığı için “bilmiyorum” dedim. Halbuki ben her yeri bilirim. Bakın yine yalan söyledim, insan her yeri bilebilir mi?
“Söyleyeni de sevmem” hiç diyemem çünkü yalan söyleyip söylemediğini bilmediğim, hatta merak bile etmediğim çok insanı seviyorum. Onların yalan dünyaları değil de benim ile ilgili hissettikleri beni mutlu ediyor. Ay ya hisleri yalansa? E bu da onların sorunu.
Bu arada ben hayatımda yılandan korktuğum kadar hiç birşeyden korkmam. Nefesim kesiliyor sürüngen görünce. Yalan söylemiyorum, gerçekten dev bir fobi hayatımda.
Görüldüğü üzere günlük basit diyaloglarda bile yalan kaçınılmaz. Yumuşatmaya çalışmayalım, yüzleşelim. İse geç kalma, randevumuzu kaçırma, aramayı unutma sebeplerimizde bile, kendimizi haklı, daha da haklı çıkarmak için yalan söylüyoruz. Adını sevmiyor olabiliriz, bir suçlu gibi hissediyor, eziliyor, haketmediğimizi düşünüyor olabiliriz ama maalesef adı bu: Yalan
Yalanın büyüğü küçüğü olmaz diye korkutulduk biz. Yıllar sonra anladım ki bu da yalan. Olur. Büyüğü de olur. Küçüğü de. Büyüğü kendine ve kendinden başka insanlara da zarar verir. Hırsızlık yaparsın, aldatırsın, kandırıp elinden avucundan alırsın, sevgilisinden ayrırsın. Kocaman yalanlar bunlar. Yani korkutulduğumuz kadar var.
Küçük yalanlarda, bir zarar varsa o da kendine ait. Sadece yalan söylemenin ağırlığı. “Bugün ne güzelsin” yalanı en fazla seni üzer, ama karşındaki güzel hisseder.
Yalanla, yalan söylenme korkusu ile başa çıkmanın tek yolu var, öğretilenin aksine, korkmamak.
Don Miguel Ruiz adlı bir bilgenin, 4 Anlaşma adlı kitabında der ki, “hayatımızdaki sınırlamardan ve mutsuzluklardan kurtulmak için, kendimizle 4 anlaşma yapmalıyız”
Bunlardan 2. Anlaşma “hiç bir şeyi kişisel almamak”tır. Yani, bize sarfedilen hiç bir sözü, kızgınlığı, yalanı, eleştiriyi, hakareti hatta övgüyü bile kişisel almayın. Bunlar karşınızdakilerin duyguları, sizin değil. Siz kendi hayatınızın aktörüsünüz, yaratıcısısınız. Eğer bu sözleri kişisel algılarsanız, haklı çıkmak, onaylanmak ve sevilmek istersiniz. Bunu bulamayınca da incinir, yara alır hatta saldırısınız.
Sizin bakış açınız bu olur, söylenen küçük yalanları “kişisel algılamaz”, sizinle değil, söyleyenle ilgili olduğunu bilirseniz, incinmezsiniz.
Yani ise geç kalma sebebimi size yalan söylediysem, bunu kişisel algılamayın, bu tamamen benim sorunum. Kısacası küçük yalanlara çok aldırmayın, vardır elbet bir sebebi.
Büyük olan zarar veren yalanlara gelince, uyanık, akıllı ve çevik olmak hiç bi ise yaramaz. Bazı yalanlar kestirilemez ve önlenemez. Yapacak tek şey var, ağlamak, üzülmek ve ders çıkarmak. Tecrübe kazanıp, bir dahakine daha geç inanmak
Yalansız bir dünya olmaz. Bunu umarak kendimizi tüketmeyelim. Ama korkmadan yaşamak mümkün. Kendinize sarılıp, hayatınızın mimarı olduğunu bilin, hoşgörünüzü kaybetmeyin yeter.