Suriye konusunda \'her şey masada\' diyor Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu. Bunun ne demek olduğu açık; Esad rejimine karşı silah kullanılabilir.
Suriye\'de tam bir yıl önce başlayan isyanlara yönetimin reformla karşılık vermeye yanaşmayacağını anlayınca aktif bir diplomasi izlemeye başladı Türkiye. \'Rejim değişikliği\' Ankara\'nın resmi Suriye politikası oldu; muhalefete destek verdi. Hem Arap Birliği\'nde ve Birleşmiş Milletler\'de, hem de Batı başkentlerinde Suriye konusunda \'sürükleyici\' bir rol oynadı.
Sınırdaki kaos ve Suriye\'de yaşanan katliamlar kaygılandırıyor elbette Türkiye\'yi. Bir yandan, insani olarak Suriye halkının yaşadıkları, öte yandan da krizin Türkiye\'ye taşması ihtimali kaygılandırıyordu hükümeti. Ama bu değerlendirmelerin yanı sıra Ankara\'nın Suriye politikasının gerisinde, Esad\'ı gönderip \'yeni Suriye\'nin mimarı olma isteği de yadsınamaz. \'Düzen kuran Türkiye\' misyonu sanırım Suriye üzerinden uygulanmaya çalışılıyor. Dışişleri Bakanı\'nın Tunus dönüşü yaptığı açıklamada bunu işaretleri mevcut. \'Irak\'ta masada yoktuk, Suriye\'de varız.\' diyor Davutoğlu ve ilave ediyor: \'Türkiye geçmişte uluslararası topluma yön vermekte etkisiz kaldı... Ama bundan sonra biz masada olacağız, söz söyleyeceğiz\'.
Bu ifadelerden benim anladığım Dışişleri Bakanı\'nın Suriye meselesine \'düzen kuran ülke\' perspektifinden baktığı. Bölgeye nizam veren ülke misyonunu pratiğe geçirmek için Suriye krizi bir fırsat olarak görülüyor. Böyle bir yaklaşımın bırakınız görülmesi, hissedilmesi durumunda bile son yıllarda bölgeyi etkisi altına alan \'yumuşak güc\'ümüz zarar görecektir. Suriye\'de hegemonik bir güç olmak bütün bölgede önümüzü kapatan bir sonuç yaratabilir.
Suriye\'ye müdahale seslerinin iyice yükseldiği bir konjonktürde \'yumuşak güç\' naif bir yaklaşım olarak nitelenebilir; ama unutulmasın ki yumuşak güç unsurları daha kalıcı ve derin bir etki yaratıyor.
Ne dersek diyelim, Suriye\'ye müdahale sesleri yükseliyor ve Türkiye bu konuda hiç de isteksiz görülmüyor. Muhtemel bir müdahalenin yapısı, amaçları ve aşamaları istekli taraflar arasında müzakere ediliyor. Tunus\'ta yapılan son Suriye konferansında bu müzakerelerin olgunlaştırıldığını söylemek yanıltıcı olmaz. Bahar yaklaşırken bölgede \'operasyonel\' koşullar da hazır hale geliyor.
Suriye\'ye yönelik bir operasyonu meşrulaştıracak olan da rejimin bizatihi kendisi. Rejim karşıtı muhalefetin artması, bunlara yönelik şiddeti, o da dışarıdan müdahale ihtimalini artırıyor. Yani Esad, halkına yönelik şiddet politikasıyla aslında uluslararası müdahaleye davetiye çıkarıyor.
En büyük yanlış da Humus\'ta olduğu üzere kentleri kuşatmaya ve uzaktan vurmaya başlaması. Bu, kitlesel imha politikası demek. Anlaşılan, Esad dış müdahalenin olmayacağını düşünüyor. Müdahale için BM Güvenlik Konseyi\'nden karar çıkmayacağından emin. İki daimi üye, Rusya ve Çin veto ediyor kararları çünkü. BM kararı olmadan yapılacak bir müdahalenin meşru olmayacağı ve ülkelerin buna hem kendi içlerinde hem de dünya kamuoyunda destek bulamayacağını hesap ediyor. Müdahale ihtimali karşısında özellikle Rusya\'nın ve İran\'ın bölgedeki dengeleri ve çıkarlarını korumak adına sessiz kalmayacakları düşüncesi de Esad\'ı rahatlatıyor.
Ama yanılıyor. Türkiye dahil bölgesel ülkeler ve Batılı güçler müdahale için artık daha istekliler. Suriye\'de derinleşen insani kriz de bu arayışları meşrulaştırıyor. Humus\'ta ölenler, yaralılar, tedavi edilemeyenler, açlığa mahkum edilenler, kuşatma altındaki şehre sıkışmış kaçamayanlar... Humus\'un Saraybosna ve Srebrenitsa\'ya döndüğü konuşulmaya başlandı.
Esad rejimi kitlesel katliamlar yapmaya yöneldikçe ve bu yolla muhalefeti sindirmeye devam ettikçe dış müdahale ihtimalini de artırıyor. Sonuçta müdahale de \'rejim değişikliği\' amacıyla değil \'insani yardım\' adına yapılacak. Böylesi daha \'meşru\' değil mi? Yardım konvoyları gönderilecek, sonra bunların korunması gerekecek, bu amaçla \'koridorlar\' açılacak, uçuşa yasaklı bölgeler, güvenli şehirler ilan edilecek... Adım adım müdahale.
Bu işleri yıllarca Batı yaptı, biraz da biz yapalım diyor Ankara, en azında ortak olalım... Kim bilir, belki de Batı tek başına bu işi yapamayacağından bizi ortak yapmaya çalışıyordur!
(ZAMAN)