"Devlet yakın tarihimizde hiç bu kadar muktedir olmamıştı" sözü durduk yere söylenmedi. Bugün iktidar, vesayet dönemlerinde ikiye ayırdığımız, birine 'devlet' ötekine ''hükümet' dediğimiz güç unsurlarını birleştirdi.
Devletle hükümetin izdivacından devasa bir güç doğdu. Topluma, ekonomiye, siyasete mutlak hakim olan bir güç... Önümüzdeki günlerde herkesin kafa yorması gereken soru bence şu; böyle bir güç temerküzünün oluştuğu bir ülkede nasıl özgür kalınır?
Birine 'sen işine bak', ötekine 'sen kim oluyorsun' demek, dershanecileri 'para tatlı geliyor' diye azarlamak güç algısıyla alakalı; biraz da kendinizi devletin 'hakiki sahibi' görmekle...
Böyle bir psikolojiyle 'dershaneleri kapatıyoruz, kapattık' demek yetiyor kapatmak için. "İyi de neden, o kurumlar zaten devletin değil vatandaşın özel işletmeleri; onlar sorun değil devletin çözemediği bir soruna piyasanın yarattığı bir çözüm." itirazlarının hiçbir anlamı, karşılığı yok. Güç 'onda' ve o da kapatmak istiyor, bu kadar basit...
Gülay Göktürk boşa izah etmeye çalışsın durumu; "İhtiyaç ortadan kalkmadıkça siz dershaneleri kapatırsanız, bu defa özel ders piyasası patlar. Üstelik de o piyasa, kollamaya çalıştığınız o yoksul ailelerin asla ulaşamayacağı bir piyasa olur. Bugün Anadolu'nun en ücra köşesine kadar yaygınlaşmış dershane ağı sayesinde bir ölçüde sağlanmış olan fırsat eşitliğini de tarumar etmiş olursunuz."
Dershaneler kalkacak, çünkü üniversite sınavsız olacakmış. Bunun nasıl olacağını bilmiyoruz, kimsenin de bildiğini sanmıyorum. Adaletinden kuşku duyulmayan ve kırk yıldır da iyi kötü işleyen bir sistemi popülizm veya inat uğruna içinden çıkılmaz bir hale getirmek işten bile değil. İnsanların emeğine ve tercihine devlet saygı duymak zorunda. Saygı duymak zorunda olduğu bir diğer şey de teşebbüs özgürlüğü.
Yani olayın bir de dershane işletmecileri ve piyasa tarafı var. Öncelikle sorulması gereken soru şu; 'devlet nasıl kendisine ait olmayan, vatandaşlarına ait özel işletmeleri nasıl kapatabilir ki? Liberal akademisyen Atilla Yayla'nın dediği gibi, 'devlet kapatacaksa dershaneleri değil okulları kapatsın'. Kazancının vergisini vermek koşuluyla toplumun ek eğitim talebine karşılık verecek kuruluşlar elbette olacaktır. Bunu yasaklasanız bile engelleyemezsiniz. Tevhid-i Tedrisat Yasası en koyu Kemalist dönemlerde bile eğitimde devleti bu denli 'tekelleştirmeye' kalkışmadı.
Ama biliyoruz ki sonuçta devlet 'zor kullanma tekeli' olan bir şey. Dershaneleri de kapatıp yasaklayabilir tabii, eğer memleketin ekonomik rejiminin adı piyasa ekonomisi değil de 'kumanda ekonomisi' ise. Bildiğim kadarıyla bu, vesayet rejimi döneminde sıkça eleştirdiğimiz ulusalcı solcuların ekonomi modeliydi.
İbrahim Öztürk söylenecekleri söylemiş;
'Hani Türkiye'de bir serbest piyasa ekonomisi, girişimcilik özgürlüğü vardı! Birileri şartlarına uyarak 'isteyene bilgi satmak' istiyorsa, birileri de gelip bu hizmeti satın almak istiyorsa, buna engel olmaya kalkmak neyin nesi? Buna göre 'Halk Ekmek'e rakip oluyor diye fırınlar, TOKİ'ye rakip diye inşaat firmaları da kapatılsın. Öyle mi?'
Projenin sahipleri kapatacakları dershanelere bir de öneride bulunuyor; 'Özel okullara dönsünler, biz de onlardan hizmet satın alalım'. Süper fikir, eğer özel okulları da devlet tarafından finanse edilen, dolayısıyla kendi ayakları üzerine duramayan, devlete ve iktidara muhtaç hale getirmekse niyetiniz. Bu projenin gözden kaçan en önemli yanı bence bu.
Dershaneler özel girişimler. Başarılı olan, piyasada tutulur ve kazanır. Devlete, devletin teşvikine, alacağı hizmete ihtiyaçları olmaz. İşte kendi kendine yeten 'özel kurumları' kapatıp okul yaptığınızda bunları 'devlete-hükümete muhtaç' hale getireceksiniz. Piyasa aktörleri hükümet kapısında teşvik, destek arayan, bağımlı, besleme ekonomik aktörlere dönüşecek.
Sivilliği önemsediğini düşündüğümüz bir hükümet döneminde sivil alan işte böyle 'devletin şefkatli kollarına düşürülecek. Yani mesele dershaneler değil devlet; dershaneleri yasaklayan bir devletin 'nasıl bir devlet' olacağı.
(Zaman gazetesinden alınmıştır)