Hafta sonu AK Parti kongresi var. Ülkeyi yöneten partinin gelecek vizyonunu görmek için önemli bir fırsat. Başbakan Erdoğan son kez genel başkanlığa aday olacak. Dolayısıyla partinin gelecek vizyonunda parti başkanı olarak Erdoğan yok.


Başbakan'ın 2014 seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı olacağı konusunda kimse kuşku duymuyor. Karşısında henüz onu zorlayabilecek bir aday görünmüyor. Anayasa Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yeniden adaylığının önünü açması elbette 'yeni bir durum' yarattı. Ancak, daha önce de yazdım; bu iki ismin yarışacağı bir cumhurbaşkanlığı seçimi yaşanmayacak. Cumhurbaşkanı Gül böyle bir işe kalkışmaz, ama aday olmama kararının kendi dışında verilmesine de razı gelmez. Her durumda Anayasa Mahkemesi kararının geleceğin siyaset planlamasında cumhurbaşkanını dışlanamaz bir aktör haline getirdiği ortada.


Ancak partinin geleceğini, gelecekteki yapısını ve söylemini belirleyecek olan Başbakan Erdoğan. Kongre bu anlamda bir 'veda' olmayacak. 2014'te cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda bile Erdoğan'ın parti üzerindeki belirleyici konumu değişmeyecek. 'Partili bir cumhurbaşkanı' göreceğiz seçilmesi halinde. Hükümet işlerine de parti işlerine de müdahale eden 'güçlü bir cumhurbaşkanı'.


Dolayısıyla bu kongrenin 'Erdoğan sonrası AK Parti'nin inşa kongresi olduğunu iddia etmek doğru değil. AK Parti'de 'Erdoğan sonrası yok, hiç olmayacak'. Ne Erdoğan bırakacak partiyi ne de partililer Erdoğan'ı... Sıfırdan alıp yüzde elliye getirdiği bir partiyi kimse kaderiyle baş başa bırakmaz. Cumhurbaşkanı da olsa gölgesi değil varlığı, ağırlığı, tercihleri hissedilir partide.


Aslına bakarsanız AK Parti bir kitle partisi. Bünyesinde çok farklı kimlikleri, grupları, görüşleri barındırıyor. Ama aynı zamanda da bir lider partisi artık. Şu anda partide Erdoğan'dan başka toplumda kayda değer bir 'politik karşılığı' olan kişi yok. Aslında kurulduğu yıllarda böyle değildi. Parti içinde Erdoğan'dan başka 'ikinci', 'üçüncü', hatta 'dördüncü adam'dan söz edilirdi. Refah Partisi çizgisinden koparken de Erbakan'ın 'tek adamlığı ve liderlik' anlayışına karşı 'kolektif bir liderlik' sergileneceği ifade edilmişti.


Hem Türkiye'nin siyasal parti kültürü ve mevzuatı hem de zaman içinde Erdoğan'ın karizması ve yönetim anlayışı parti içindeki diğer figürleri siyaseten önemsizleştirdi, 'politik aktör' olmaktan çıkardı. Sonuçta AK Parti, içindeki bütün nitelikli isimlere rağmen bugün 'lider' demek.


Dolayısıyla bu liderin olmayacağı bir senaryo parti için yıkıcı olabilir. Hem toplumsal desteğin devamı hem de parti içindeki farklılıkların bir arada tutulabilmesi açısından Erdoğan'sız bir AK Parti'yi düşünmek zor. Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanı bile olsa partiyi bırakmayacağını söylememin nedeni bu. Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasına sıcak bakmayan bazı AK Partililerin de temel kaygısı bu; Erdoğan olmazsa partiye ne olur?


Kaygılar haksız değil. Eminim parti yönetimi de bunun farkında. 'AK Parti aklı' bunu nasıl çözecek, göreceğiz. Belki 'istikrar' adına Abdullah Gül'ün partiye dönüş yapması istenecek. Gül dışında partinin ve tabanın üzerinde anlaşabileceği bir başka isim zor. İsimler çıkar elbette, ama bunların partiyi bir arada tutabilme yeteneği tartışma götürür. Ancak bu senaryonun gerçekleşmesi iki engelin aşılmasına bağlı. Birincisi Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığının ardından 'partizan' bir pozisyonda olmasını gerektiren, günlük ve sert polemiklere girmesini kaçınılmaz kılan bir parti başkanlığı görevini kabul etmesi. Türkiye tarihinde aslında olmadık bir dönüş değil bu. İsmet İnönü bunu yaptı. Turgut Özal'ın da cumhurbaşkanıyken parti kurma hazırlığında olduğunu biliyoruz.


Diğer mesele cumhurbaşkanı seçilen bir Erdoğan'ın partinin başında ve başbakanlıkta nasıl bir 'figür' görmek isteyeceği. Aslında bütün bunlar bize 'yeni' bir şeyler anlatıyor. Türkiye siyaseti uzun süren bir aradan sonra yeniden 'öngörülemez' özellikler göstermeye başlıyor. Türkiye'yi yüzde elli oyla yöneten siyasi partinin 2015 seçimlerine kimin liderliği altında gideceğini bilmiyoruz.

(Zaman gazetesinden alınmıştır)