Bahçeşehir Üniversitesi'nde dün ve önceki gün gerekleştirilen "Global Liderlik Forumu" kapsamında katıldığım "Arap (son) Baharı" başlıklı panelde Mısır'ın Ankara Büyükelçisi Abderahman Salaheldin, Tunus'un Ankara Büyükelçisi Mehrez Ben Rhouma ve Lübnan'ın İstanbul Başkonsolosu Hani Chemaitelly'i dinleme olanağı buldum.

Arap Baharı diye tanımladığımız "devrimleri" ya da "halk hareketlerini" anlamama çok katkıları oldu.

Arap demokratların AB konusundaki hayal kırıklığını haklı olarak dile getirdiler.

Demokrasi havarisi AB Tunus'ta ve Mısır'da resmen sınıfta kalmıştı.

Oysa Tunus ve Mısır'daki kansız devrimler ve yıkılan diktatörlükler çok anlamlıydı. Tunus ve Mısır'ın başarılı olması Libya'nın da farklı bir deneyim yaşamasını sağlayabilirdi.

Hala da Tunus'un ve Mısır'ın başarması çok önemli.

Suriye'de diktatörün daha fazla kan dökülmeden gitmesi açısından Arap demokratlarına başarılı modeller lazım.

Kopenhag Kriterleri'ni kaleme alan AB maalesef Tunus'un ve Mısır'ın başarısına katkı sunabilmekten çok uzak. İki ülkenin de ekonomik ve politik desteğe ihtiyacı var. Onları anlayan Avrupalı politikacılara.

İşte bu noktada AB'nin sosyaldemokrasiye olan ihtiyacı da ortaya çıkmakta. Sarkoyz ve Merkel'lerin AB'si Arap Baharı'nı anlayabilmekten çok uzaktı.

Blair' ve Schröder'lerin AB'sine ihtiyacı var Arap demokratlarının. Avrupa'nın da!

Dar kafalı, AB'yi "sadece hristiyanların birliği" olarak algılayan vizyonsuz politikacıların tek tek seçimleri kaybetmeye başladığı ve sosyaldemokratların tekrardan iktidara geldiği AB, bugün olmasa da yarın için bir umut.

Hem de sadece Avrupa için değil!

İşte bu noktada Türkiye'yi düşünmeden edemiyorum. Aynı şekilde Türkiye'nin de gerçek sosyaldemokrasiye ihtiyacı yok mu?

CHP bu konuda ne zaman kendisinden beklenen bu misyonu yerine getirecek?

Bu soruyu sadece ben sormuyorum. Sokaktaki insan da soruyor. AK Parti'den memnun olan da olmayan da bir konuda hemfikir: Türkiye'de doğru dürüst bir muhalefetin olmamasından herkes şikayetçi!

Kaybeden ve sosyaldemokrat olduğunu söyleyen politikacılara güven duymuyor kimse.

Sahi geniş kitlelerin çok sempatik bulduğu, desteklediği Mustafa Sarıgül'den niye korkuyor bazı CHP'liler? İktidara talip olmak bu kadar ürkütücü bir durum mu?

Ne dersiniz?