Türkiye ile Türk Devletleri ve dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan Türk toplulukları arasında, 1990’lı yıllarda başlayan yeni bir işbirliği süreci yavaş yavaş yol alıyor. Türk Devletleri Teşkilatı’nın çalışmaları yanı sıra, sivil toplum alanında da küçümsenemeyecek girişimler devam ediyor. İşte tam bu süreçte, süreci şekillendirecek ve işbirliğini geliştirecek, örnek ve model insan tipine ihtiyaç duyuluyor. İhtiyaç duyulan insan tipi, hiç şüphesiz Türk ruhunu sembolize eden ve Türk karakteristiğini ortaya koyan insan modelidir. 

Sivas’ın Yıldızeli ilçesi köylerinden bir baba, çok zor şartlarda kız çocuğunu tedavi ettirmek için Ankara’ya gelir. Cebinde beş kuruşu yoktur. Hastanede kimse yüzüne bakmaz. Aklına, oy verdiği vekiller gelir ve T.B.M.Meclisi’ne gider. Ancak, kimseyle görüştürülmez. Çaresiz ve kimsesizliğini anlar o an. Tam bu sırada bir görevli yaklaşır ve  “Amca, iyi misin?” diye sorar. Derdini anlatır baba. Görevli, “Sen niye Muhsin Yazıcıoğlu’na gitmiyorsun?” der. Baba, “İyi de ben ona oy vermedimki!, hem o bizim partinin tam zıddı biri.” der. Görevli, “O, kimseye oyunu sormaz. O, başka bir adamdır. Bir dene. Kaybedecek bir şeyin yok ya.” cevabını verir. Baba, tedirginlikle kapıyı çalar ve “Muhsin Başkan, ben Sivaslıyım. Sana oy vermedim. Aleviyim. Ama bir derdim var.” der.

Başkan gözlerinin içine bakar. Sonra, “Ben sana nerelisin, kime oy verdin, hangi mezheptensin diye sordum mu? Bir derdin var ki buradasın. Otur, anlat hele.” der.
Kız, tedavi olur, Meclis’te birlikte yemek yenilir, Sivas’a otobüs bileti alınır, vedalaşırken Başkan Yazıcıoğlu babanın cebine çaktırmadan hatırı sayılır bir para koyar. Yıllar sonra baba, Yıldızeli’nde Muhsin Başkanı omuzunda bir koç ile karşılar, “ona bir koç değil, bin koç feda olsun!” der.

Ankara’da mafya, Dil-Tarih Coğrafya Fakültesinde okuyan ülkücü gençlere musallat olmuştur. Onları kullanmak istemektedirler. Muhsin Başkan ve arkadaşları mafyaya ulaşmak için, sokaklarda ne olup bittiğini iyi bilen eski emniyet müdür muavininin, Ulus’ta işlettiği pavyona giderler. Kapıda karşılanırlar. Yönetim odasına geçilir. Kahveler içilirken, ülkücü gençlere yanaşan iki adamın kim olduğu sorulur. Pavyon sahibi adamların neler yaptıklarını anlatır. Tam kalkarken, mekan sahibi, "Başkanım, bir emriniz var mı?" diye sorar. Muhsin Başkan, gözleriyle sahneyi tarar. Odadan her yer görünüyordur. "Şu arkada saz çalan, saçı dökülmüş delikanlı var ya, onu sahneye çıkar." der Başkan. Mekan sahibi "Tanıyor musunuz Başkanım?" der. Başkan hafifçe gülümser. "O, Torosların yiğididir. Mersin’in Mut ilçesinin Alevi Türkmenlerindendir." der. O gece Musa Eroğlu sahneye çıkar ve belki de bir dönüm noktası yaşar. Ama Musa Eroğlu, o gece  sahneye çıkmasına kimin vesile olduğunu asla bilmez. Ertesi gün, mafya liderlerinin mekanına gidilir, tok ve net bir sesle "Yaptığınız işleri zaten tasvip etmiyoruz, bizim arkadaşlardan da uzak durun." denilir. Masadaki adamlar bir an tereddüt eder, sonra içlerinden biri başını eğer ve "Emrin olur Başkanım." der. O gün, o iş orada biter.

Her ne kadar, gerçek hayattan alınan ve yaşanan iki örnek bile aranan ve özlenen Türk ruhunu anlatmaya yetse bile, devlet adamlığı ve milli duruşu, Yazıcıoğlu’nun ayrı bir özelliğidir. Muhsin Başkan hem gençlik yıllarında hem siyasi hayatında, Türk dünyası, Müslümanların meseleleri ve mazlumların yanında olmasıyla dikkatleri üzerine çekmiştir. Kıbrıs, Azerbaycan, Irak, Suriye Türkmenleri, Batı Trakya Türkleri, Kırım ve Doğu Türkistan, Bosna, Çeçenistan, Kosova, Avrupa Türkleri hep ilgi alanı olmuştur. Bosna’da Ayvaz Dede Şenliklerinde büyük ilgi odağı olan Muhsin Başkan, Hocalı katliamı sonrası Azerbaycan’ı ilk ziyaret eden tek lider olmuştur.

Muhsin Başkan’ın aranan ve özlenen bir insan modeli ve toplum lideri olması, yani Muhsini duruşun önemi,  cenazesine katılan mahşeri kalabalıkla izah edilebilirdi. Kocatepe Camii’nden, Taceddin Sultan Dergâhı’na uzanan Kur’an, tekbir ve dua seslerinin arşa yükselmesi, Türk ruhunun uyanışı ve millet vicdanının harekete geçmesinden başka bir şey değildi. Bu hal; Remzi Oğuz Arık’ın veciz ifadesi ile “coğrafyadan vatana” dönüşüm sürecinin hâlâ devam ettiğini gösterirken, Hayati Bice hocanın da bir gün, “Yazıcıoğlu Muhsin Ata Menkıbesi” oluşacağı yorumunu beraberinde getirmiştir. Bu hal, aynı zamanda araştırmacı yazar Saliha Malhun’un, Muhsin Yazıcıoğlu’nun da Bilge Kağan ve Alp Er Tunga gibi, daha kaç yüzyıl anılacağı ifadelerine yol açmıştır.
Aranan ve özlenen insan modelini, şehadetinin yıl dönümünde, rahmet ve mağfiretle anar, ruhunun şad, mekanının cennet olmasını dilerim.

Veyis Güngör
24 Mart 2025