Prens Albert kısa yaşamı boyunca sevdiği Kraliçe Viktorya’ya sadece 9 çocuk vererek Avrupa imparatorluklarına gelin yetiştirmesine yardımcı olmadı, aynı zamanda ikinci ülkesi olan Birleşik Krallık’a hala minnet ve hayranlıkla anılan kıymetli katkılarda bulundu.

Dahiyane girişimlerin sahibi, ileri görüşlü Alman prensin İngiltere macerası ve adına dikilen anıtın hikayesini ölümünün 150. yıldönümü vesilesiyle yazmak istedim.

Öncelikle belirtmek lazımdır ki Kraliçe Anne 1717 yılında hanedanın başına geçecek çocuk bırakmadan ebediyete intikal ettiği için onun Alman diyarındaki uzak kuzeni Prens George İngiliz tahtına çağrıldı. Hem ‘George’lar Dönemi ve hem de Alman etkisi böylece başladı. İngiliz Sarayı’ndaki Alman varlığı, gelinlerin ve damatların Alman prenses ve prenslerden seçilmesi ise bugün dahi devam eden, konuşulan bir husustur.

Prens Albert, Kraliçe Viktoria’nın aşkla bağlı olduğu ve erken yaşta kaybettiği sevgili eşi idi. Kraliçe, kocasının ölümünden biraz da ‘rezil’ diye sıfatlandırdığı oğlunu mesul tuttu ve hayatının geri kalan kısmını yas içinde, hep siyah giyinerek ve sürekli yiyerek geçirdi.

Prens Albert İngiltere’yi ülkesi belleyen, sanayi gelişiminden sanatçıların ve sanat eserlerinin himayesine, mesleki teknik eğitime kadar imparatorlukta kalıcı temeller attı. Büyük Sanayi Sergisi gibi enternasyonel bir serginin fikir babası oldu ve yürüterek büyük bir başarı sağladı.

Prens, ailesini genişletme çağında, ülke için en verimli olduğu ve ileri görüşlü kimliği ile pek çok alana en faydalı olabileceği bir yaşta 14 Aralık 1861 günü Noel Bayramı arefesinde talihsizce tifodan öldü. Ama ölmeden bilimsel ve teknik ilerlemelere yaptığı katkıya ek olarak köleliğin kaldırılmasına dair ‘Avrupa medeni ulusları için kara bir leke’dir de diyerek hümanist yönünü de gösterdi.

Özellikle Londra’nın bugün en görkemli yerlerinden olan Kensington Mahallesi’nde dolaşırken kendi eseri olan pek çok binaya ve adının ölümsüzleştirildiği diğer başka yapıtlara rastlarsınız.

Hyde Park’ın kenarındaki anıt ve gotik kubbenin altında güneye, Albert Konser Salonu’na doğru oturur pozdaki bronz heykel Prens Albert’ın kendisidir. Bu bölgede mutlaka gezmelisiniz derim. Prens pek çok yeniliğin öncüsü olduğu için anıt mezar bugün tarım, ticaret, mühendislik ve imalat sanayini temsil eden heykellerle çevrelenmiştir. Etrafında atacağınız turlarda her defasında farklı bir ayrıntıya rastlarsınız.

Afrika, Amerika, Asya ve Avrupa kıtaları anıtın dört köşesinde karşınıza çıkar ki temsil ettikleri hayvanlarla beraberdirler…deve, bizon, fil ve boğa ki ‘Güneş Batmayan’ Britanya İmparatorluğu işte bu kıtalarda hüküm sürdü. Tarih dersi gibi adeta…yorucu olabilir ancak sıkıcı olmayanından…

Heykel grubundan, yoğunluğundan ise bahsetmek İngiliz tedrisatından geçmeyen bizler için sıkıcı olabilir. Ama yine de 169 adet şair, yazar, ressam, bestekar, heykeltraş, müzisyen hayranlık uyandıracak harmonide ve kalabalıktır. Bu sanatçıların çoğunun kim olduğunu bilemeseniz de sanata, sanatçıya ve bilimsel ilerlemeye verdiği katkıyı ne kadar okursanız okuyun buracıkta farkına ve büyüklüğüne varırsınız diye düşünüyorum.

Ancak Prens hazretlerinin heykelinin etrafındaki Davud ve Süleyman peygamberi, Homer, Rafael ve Michelangelo mozaiklerini hemen fark etmeli ve uzunca bakmalısınız. Bu dikkat çekici granit, mermer, kristal ve akik gibi değerli taşlarla süslü bezemeler çok alımlıdır.

Albert’ın etrafındaki sekiz adet heykel de yine astronomi, geometri, jeoloji, kimya bilimleriyle felsefe, psikoloji, retorik ve tıp bilimleri şeklinde iki gruptadır. Bizlerin alışık olmadığı bilimsel bütünlükle…

Anıt etrafında Hristiyanlık erdemlerini de görürsünüz ki bunlar ayırt etmekte zorlanacağınız adalet, itidal, itikat, metanet, sağduyu, tevazu, umut etmek, yardımseverlik heykelleridir. Ama hangisinin hangi erdeme işaret ettiğini tahmin etmeye çalışmak da keyiflidir.

Kensington bölgesindeki anıtla zamanında pek de tasvip edilmeyen prensin İngilizlerin kalbinde yer edindiği düşünülür. Yine de Birinci Dünya Savaşı öncesinde kraliyet sülalesinin Alman kimliği ve bağlantısının yaratacağı infiali engellemek için prensin heykelinin seksen yıl boyunca siyah pano ile kapatılmış olduğunu da belirtmeliyim.

Bu gezinizden sonra Prens Albert’in başarılarına ve şahsi hayatına ilgi duyarsanız kendisi için oluşturulan ‘online arşiv’e göz atmanızı öneririm. 2019 yılında 200. doğum günü şerefine Royal Collection Trust tarafından oluşturuldu. Bu arşivde döneme işaret eden önemli belgeler olmakla beraber çiftin ilişkileri, aşkları ve mektupları da yer alır. ‘Canım Albert’cığım…’ diye başlayan mektupları İngiliz araştırmacıları yeni yeni analiz etmeye fırsat buldular…

Viktoria evlendikleri günü için ‘…hayatımın en mutlu günü…’ diye not düşerken…

Albert nişanlandıkları gün kendisine şöyle yazar;

Nasıl bu kadar çok sevildiğimi anlayamıyorum. Duyduğum ve gördüğüm bu güzelliklere alışmakta zorlanıyorum. Cennet bana yaşam ışığım olması için bir melek göndermiş olmalı…