Bir tarihte, Fransa’nın Küresel Baronlarca ‘ittirilmiş’ Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ağzından kaçırmıştı: “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti…”

O günün şartlarında, NATO’nun beyin ölümünden ziyade, Macron’un ‘beyin sulanması’ üzerinde durulmuştu.

Sonradan ‘beyin ölümü’ mevzusunda çark etse de, Macron’un fışkırttığı gerçeklik, şimdilerde yaşlı Avrupa’nın önüne kaya gibi düştü.

Donald Trump ABD’si, Avrupa ülkelerini, deyim yerindeyse, cami önüne bıraktı.

Uluslararası yerleşik düzenin züccaciye dükkânına dalan Trump, önüne gelene çektiği tarifeyi, AB ülkeleri ve İngiltere’ye de çekti.

Bir önceki döneminde Trump, Suudi Kralı’nı küçümseyerek böbürlenmişti:

“Bak Kral, dedim, ben arkanda durmasam, tahtında 2 hafta bile oturamazsın. Sana sağladığım güvenliğin bedelini ödeyeceksin…”

SIRA SİZE DE GELİR

O zamanlar, Avrupa’nın kibirlileri, kendilerini bu aşağılamadan azade sanmışlardı. Hoş, Kral da Trump’un lafını yere düşürmemiş, ABD’ye, 300 milyar doların üzerinde bir silah siparişi vermişti. Üstelik Trump’ın, bizim çerçi Cırık Hüseyin’inkinden biraz daha gelişmiş pazarlama yöntemini de sineye çekerek…

Hoş, onca silah verildi mi, üstüne mi yatıldı, bilmiyoruz. Bildiğimiz, Kral’ın ülkesinin, 300 milyar dolarlık silahı kullanacak kadar askerî personelinin olmadığıdır. Ki bunu, Yemen’deki garibanlar karşısında bile varlık gösteremediğinden anlıyoruz.

Şimdi Trump, elindeki gürzü, Avrupa’nın beleşçilerine çevirdi. “Ya bedelini ödeyeceksiniz, ya da sizi korumayacağım!” diyor, ABD Başkanı.

Trump’ın resti, sadece ‘oynamıyorum’ olsa, pek sorun edilmezdi. Ama Trump bununla kalmıyor; Rusya’yı, Avrupa üzerine doğru gazlıyor.

Trump’ın cami önüne bıraktığı ‘narin-nazenin müreffehler’, hemen Şark taraflarında, Türkiye diye bir güçlü devlet olduğunu hatırladılar. Üstelik, NATO’nun ikinci büyük askerî gücü… Üstüne üstlük, AB’ye tam üyelik masallarıyla uyutabildiklerini sandıkları…

BUYURUN, SESLERİNİ DİNLEYELİM

Kibirli Avrupalıların Türkiye’yi bir kez daha keşfetmesiyle, ‘tavlama meclisi’ hemen kuruldu. Kısa kısa alıntılayalım:

Polonya Başbakanı Donald Tusk: “Türkiye'nin bu (Rusya-Ukrayna) barış sürecinin başlatılması için aktif rol oynamasını teklif ettim. Türkiye'nin AB'ye giriş sürecinin artık gerçekçi ve elle tutulur bir süreç olmasını temenni ediyoruz.”

Almanya Başbakanı Olaf Scholz: Görüşmeye (AB Liderler Zirvesi) sadece AB üyelerini değil, aynı zamanda Birleşik Krallık, Norveç ve Türkiye gibi Avrupalı ortaklarımızı da dâhil ediyor olmamız çok güzel. Elbette bu haftalarda bizi özellikle ilgilendiren iki konu var: Ukrayna’ya destek ve Avrupa’nın savunma kapasitesinin güçlendirilmesi…

TÜRKİYE ‘ÖNEMLİ’ İMİŞ

Fransa Savunma Bakanı Sebastien Lecornu: “Ukrayna için en önemli güvenlik garantisi, Ukrayna ordusunun ta kendisidir. Yani, ordunun kapasitesi, silahları, teçhizatı, eğitimi ve organizasyon yapısıdır. Türkiye dâhil, NATO ortaklarıyla görüşmeler sürüyor. Avrupa’nın savunması, Karadeniz ve bölgedeki güç dengesi dikkate alınmadan düşünülemez.”

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte: “(AB liderlerine) Türkiye ile ilişkileri iyileştirin. Türkiye, Avrupa güvenliğine önemli katkılar verebilir.”

Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp: “Türkiye, kabiliyetli ve tecrübeli büyük bir askeri güce sahip ve bu bağlamda da katkı sağlayabilir.”

Fransız haber kanalı BFMTV: “(Avrupa savunması Ankara'dan mı geçecek? konulu programdan…) Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliği altında Türkiye, savunma sanayisi ithalatını yüzde 70'ten yüzde 30'a düşürerek, büyük ölçüde ABD'ye bağımlı Avrupalıları kıskandıracak sonuçlar elde etti.”

MÜRAİLER

Anladık… Trump, desteğini Ukrayna’dan çekip Rusya’ya odaklayınca, Avrupa’nın abdesti daraldı.

Türkiye gibi güçlü ve büyük ölçüde kalkınmış bir ülkeyi, AB kapısında 60 küsur senedir bekletirken… Daha dün Sovyetlerden bağımsızlığını kazanmış ve Türkiye’nin en az 30 sene gerisinde bulunan devletleri, el çabukluğuyla tam üye yaptıklarını unutmadık.

Mültecileri, Türkiye için ciddi bir sorun haline getiren ‘Geri Kabul Anlaşması’nın gereği olan ‘Vize Serbestisi’ni vermemek için, hemoroit olacak kadar kastıklarını da görmüyor değiliz.

Bugünlerde, Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu… NATO Sözleşmesinin 5’inci Maddesinin, ‘bir üyeye gelecek saldırının tüm üyeler tarafından göğüsleneceğini’ emrettiğini filan sıkça hatırlayıp, dillendirecekler.

İyi de, Türkiye 40 küsur senedir saldırı altında. PKK ve sair terör örgütlerinin arkasında da bizzat NATO üyesi müttefiklerimiz var.

Türkiye’ye Suriye üzeriden füzeler atılmaya başladığında; NATO müttefiklerimiz, bizim yanımızda durmak yerine, Patriot bataryalarını alıp sıvışmıştı.

NATO NE YANA DÜŞER?

NATO’nun hakiki patronu ve en güçlü ülkesi olan ABD, kibarca, “Bana güvenmeyin…” diyor.

Gel de, ‘hezar-sanatçılığı’ (Sanatın her dalında kaşık sallayan, anlamında uydurdum. N.K.) kendinden menkul zatın, detone mi atone mi idüğü belli olmayan, kalitesiz sesiyle berbat ettiği şarkının güftesinden ilhamla; “NATO ne yana düşer usta, Trump ne yana?” diye ünleme…

Şimdi… “Düğün değil, bayram değil; enişte niye öptü?” saflığında değiliz. Zaten bu öpme hamlesi de yanağımıza değil, sağ elimize müteveccih. Gayrı tüm yolların Ankara’ya çıktığını, onlar kadar biz de biliyoruz.

Türkiye, ‘devlet aklı’ olmayan, yeniyetme bir ülke mi? Bu ucuz numaraları yutar mı?

Avrupa’nın kibirlileri, Rusya’nın önüne atmak için ‘mayın temizleyici’, yani yeni bir Ukrayna arıyorsa, başka kapılara bakacak. Karşılarında, 20 sene önceki, ‘dayatma yapabildikleri’ Türkiye yok.

Türk Devleti, bugünkü güçlü ve bağımsız seviyeye, Avrupalıların yardım ve desteğiyle değil; tam tersine, 100 senedir onların sabotaj ve engellemelerine direnip, dişiyle-tırnağıyla kazıyarak geldi.

Her zaman ‘vermeden almaya’ alışmış bu sömürgen/kemirgenler, bu defa ‘demir leblebiyi’ dişliyor.

Menfaatperest Avrupa’nın stratejik aklı bu kadar. Kibirleri ve üstencilikleri, gözerini öylesine perdelemiş ki; aslında öldüklerinin ve gassal beklediklerinin farkında bile değiller.

Cml Cargo Eurovizyon Banners Yatay Iceri