İktidara kökten muhalif olanlar, yapılan her iyi iş de dâhil, yerin dibine batırmaya bayılıyor. Sanki bir yaşam biçimi olmuş, her şeye muhalif takılmak. Hani, ekmek yedirmiyor da değil.

Madalyonun bir yüzünde, her şeye karşı olmanın, her şeyi eleştirmenin, her şeye çamur atmanın getirdiği bir konfor alanı var.

Öteki yüzünde ise; yüzlerce iyi işe rağmen, arada bir yanlış iş olduğunda, bunu eleştirmekten çekinenler bulunuyor. Kendisini iktidara yakın olarak konumlandıran yazar-çizer ve STK yöneticileri, ayan beyan ortada olan bazı hatalı uygulamaları dahi, adını koyarak eleştirmekten kaçınıyor. Meselenin kıyısında köşesinde dolanıyor, fakat bamteline dokunmuyor.

Nüfusumuzun azalma eğilimine girmesi, yaşlanmaya başlaması, doğurganlık oranının Avrupa ülkelerinin bile gerisine düşmesini tartışıyoruz.

SORUMLU LİDERLİĞİN GEREĞİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir basiretli lider olarak, senelerdir en az 3 çocuk yapın diye çırpınıyor. İçimizdeki iliştirilmiş Batı ajanları, Erdoğan’ın, ülke geleceğini düşünerek yaptığı bu yerinde tavsiyeyi bile, “Yatak odamıza da mı karışıyorsun?” sığlığıyla karşıladı. Çok görmüyoruz; ‘ihanet görevlerini’ yapıyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son olarak iktidara yakın bir kadın STK’sı olan KADEM’in genel kurulunda verdi mesajlarını. Geleceğe dönük kestirimler yaptı. Nüfusun yaşlanmasının, hatta geriye gitmesinin, ülke için bir varkalım (beka) meselesi olduğunu anlattı.

Tabi, bazı konular var ki, ‘sırtında yumurta küfesi taşıyanların’ dile getirmesi pek mümkün değil.

Orası tamam da, iktidara ve KADEM’e yakın yazar ve münevver takımının ‘ortada kuyu var, yandan geç’ tavrı biraz sorunlu.

Nüfus yaşlanması, doğurganlığın azalması, çocuk sayısının hızla düşmesi gibi meseleler, doğrudan evlilik ve aile kurumuyla ilişkilidir.

Sorun şu: Gençler niye evlenmiyor? Evlenenler niye geciktiriyor? Niye çocuk sahibi olmak istemiyor? Niye az çocukla yetinmeyi tercih ediyor?

ESAS MESELELER GÖZDEN KAÇIYOR

İktidara yakın konumlanmış, özellikle kadın yazarlara bakıyoruz; meselenin ekonomik boyutlarına, iş dünyasında kariyer yapma heveslerine, kadınların ekonomik özgürlük arayışlarına falan filan bağlayarak, işin içinden sıyrılmayı deniyorlar.

Tamam, bu söylenenlerin hepsi doğrudur. Evlenmeye gösterilen dirençte, çocuk sahibi olmaktan kaçınmada, az çocukla yetinmede… Velhasıl ailenin zaafa uğramasında, anılan etkenlerin etkisi gözardı edilemez.

Başka?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında; nüfusun azalması, doğurganlığın düşmesi, ailenin önemi ve kadına yönelik şiddet gibi konu başlıklarını sıraladıktan sonra, İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ve KADEM’in de ciddi vebal altında olduğu, sonuçta iptal edilen, esasen Türk aile yapısının temeline dinamit koyan saçmalığa da atıf yaparak, “Sözleşme değil, kanun yaşatır.” diyor. Eyvallah…

Da… Mevzu burada bitmiyor. Esas tartışılması gereken noktalar gözden kaçıyor. Bazılarının hoşuna gitmeyecek olan o noktalardan birkaçına değinelim:

SANKİ MATAH BİRŞEY, ÜNİVERSİTE DEDİKLERİ

Evlenme yaşı niye yükseliyor? Bir ülkenin gençlerinin neredeyse tamamını ‘üniversiteli’ yapmaya kalkarsanız… O gençler, 22-25 yaş civarında üniversiteden mezun olup, askerlikti, iş bulmaydı filen derken, yaş gelir 30’a…

Tam da bu sırada, herkes ‘ağa’ mevkiine yükseldiği için, koyunu güdecek, inekleri sağacak eleman da kalmaz. Oto sanayi sitelerinden organize sanayi bölgelerine, hatta inşaat sektörüne kadar hiçbir alanda, çalıştırılacak eleman bulunamaz.

Öyle ya… Adam ‘üniversite mezunu’ olmuş… Gidip de fabrikada işçi olarak, asgari ücret veya biraz üzerinde bir maaşla mı çalışacak? O yaştan sonra oto sanayi sitesinde çıraklığa mı başlayacak? Babasının sürüsüne çoban mı duracak?

Ya ne yapacak? Dayan devlet kapısına… Her KPSS’ye gir, şansını zorla. Nasılsa bu ülkede ‘en rehet ücretli çalışan’ devlette iş bulandır. Memurluk kraldır, ama o olmuyorsa kamu işçiliğine de razıdır, genç üniversite okumuşlarımız.

ERKEK NİYE EVLENSİN Kİ?

Gelelim mevzunun başka bir boyutuna: Eğri oturup doğru konuşalım. Mal ortaklığı, süresiz nafaka, dayanılmaz düğün masrafları gibi gerçekler karşısında, genç bir erkek, evlenmeyi neden istesin?

Öyle ya… Anasının babasının evinde kira ödemeden kalıyor. Elektrik, su, doğalgaz, site aidatı gibi harcamalardan haberi bile olmuyor. Lokanta parası diye bir derdi zaten yok. Annesi, babasından tırtıkladıklarını, kız arkadaşıyla gezip tozma harçlığı olarak cebine iliştiriyor.

Eh, bekâr olunca, kız arkadaş bulmak, inanç ve gelenek olarak uygun göremeyeceğimiz düzeyde ileri gitmek de günün şartlarında çok kolay.

Peki, o erkek niye evlensin?

Evlenirken, mal ayrılığı veya birlikteliği üzerine, ‘şirket sözleşmesi’ mi yapsın? Yani bunca eziyete katlanmaktansa, zaten kâğıt üzerinde bir imza mertebesine indirgenmiş evliliği niye seçsin? Niye ağrımayan başına çaput sarsın?

ŞİDDET VE CİNAYETLER ARAŞTIRILDI MI?

Şu ‘kadına şiddet’ ve ‘kadın cinayetleri’ konusu da ciddi incelemeyi hak ediyor olmalı. Yasa diyor ki; kadının beyanı esastır, ispat gerekmez… Yanlış da olsa, eyvallah… Eşine ‘höt’ diyen erkek, evden uzaklaştırılabilir. Ya, varsa çocuklar ne diyecek? Yahu, torununa terlik fırlatan nineye ağır ceza verildi bu ülkede…

Boşanmak zaten ciddi bir sorun… Bir de boşanırken ağır tazminatlardı, süresiz nafakaydı

Esasen eşlerin evliliği fiilen bitmiş, ama hukuk ‘boşanamazsınız’ diyor. Tedbir nafakası diyor. Boşanınca da süresiz nafaka diyor. Boşanan kadın, afiyetle yemekte olduğu nafakayı kaybetmemek için, birliktelik yaşadığı başka şahısla resmen evlilikten kaçınıyor. Nafaka ödeyen erkeğin bir sonraki evliliği zehir oluyor.

Tabi, serde ‘erkeğim’ ahmaklığı da olunca, kesin çözü cinayet oluyor.

Durun, hemen kızmayın. Mevzuya ‘erkek gözüyle’ değil, ‘insan gözüyle’ bakmaya çalışıyorum.

Buyurun soralım: Ortalama her gün bir kadın cinayeti yaşanıyor ülkemizde. Emniyet ve yargının elinde, bu cinayetlerin işlenme sebeplerine dair bilgiler de mevcut olmalı. Acaba akademi, bu verileri ele alıp, kadın cinayetlerinin niye bunca ayyuka çıktığına dair bir çalışma yaptı mı? Yaptıysa, nasıl bir sonuca ulaştı?

Bir başka ele alınması gereken husus; Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Yasası olarak bilinen 6284 Sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden bu yana her yıl işlenen kadın cinayetleri sayısı ile kanundan önceki dönemde işlenen kadın cinayetleri sayısının karşılaştırılmasıdır.

Böyle bir çalışma var mıdır? Varsa, araştırma sonuçlarını kamuoyunun bilmeye hakkı yok mu?

Evet… Aklımızın erdiğince, kitabın ortasından konuşmaya çalıştık. KADEM ile iktidara yakın konuşlanan yazar-çizer ve aydın takımının da, “Aman Cumhurbaşkanımız kızmasın!...” kolaycılığından sıyrılıp, çıplak gerçeğe dair, daha doğru ve net konuşmalarını bekliyoruz.