İmralı’daki terör elebaşı, PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi çağrısını 27 Şubat’ta yapmıştı. Üzerinden 40 gün geçti.
Bu süre içinde, PKK’nın bazı unsurları ile DEM’in ‘Türk Solu’ kanadı, deyim yerindeyse ayak sürüdü.
Terörden nemalanan Kandil Baronları ile Suriye’de ABD entarisinin altında örgütçülük oynayan sefiller, Öcalan çağrısının muhatabı olmadıklarına dair çıkarımlar yapmayı denedi. Hatta DEM’cilerin bir kısmı, çağrının ‘yazılı olmayan’ kısımları olduğu iddiasıyla, dar alanda kısa pas yapmaya çalıştı.
Fakat… Ortada net bir hakikat var: Türk Devleti, öyle veya böyle, bu terörü bitirecek. Dünyanın şu andaki gidişatı da bunu kolaylaştırıyor. ABD, Çin’le girdiği iktisadî savaşta iyice vites yükseltti. Yani Başkan Trump ve ekibinin, Suriye’deki sefillerle uğraşmaya ne vakti, ne de parası var.
Avrupa, çıkardığı Rusya-Ukrayna Savaşının altında eziliyor. ABD’nin, “Benden buraya kadar, başınızın çaresine bakın…” beyanının ardından, Avrupa ülkeleri de sığınacak duvar dibi aramaya koyuldu. Onların da PKK ve yancılarıyla uğraşmaya niyeti yok.
SON DAL İSRAİL DE ELDE KALDI
Son çare, terör örgütü İsrail’di… Ne de olsa iki terör örgütünün ‘dayanışması’ kolay olduğu gibi, ‘Vadedilmiş Topraklar’ safsatasına ulaşmada, Kürtler de bir atlama taşı yapılabilirdi. Hoş, PKK çevrelerinin, uluslararası düzeyde kullanılma konusunda hem iştahı, hem de deneyimi vardı.
Teröristbaşı Netanyahu, 8 Aralık’taki Suriye Devrimi’nin ardından, Beşşar Esat yönetimine yapmadığı ağır saldırıları, yeni yönetime karşı sergilemekten geri durmadı. Devrimin henüz başarıya ulaştığı günlerden itibaren, Esat döneminden kalan bazı askeri unsurları ve silah depolarını vurdu.
Elbette İsrail terörü, çok da uzun vadeli yürütülemezdi. Ahmet Şara yönetimi Suriye’de yerleştikçe ve Türkiye’nin desteği netleştikçe, terör örgütü İsrail ve Netahyahu’nun abdesti daraldı.
TRUMP DA YÜZ VERMEDİ
Daha birbuçuk ay önce ABD Başkanı Trump’u ziyaret etmişken, apar topar ikinci bir ziyaret gerçekleştirdi.
Fakat bu kez, ilk ziyaretindeki mutlu-mesut demleri yaşayamadı. Türkiye’yi şikâyet ve ‘Türk saldırısı ihtimaline’ karşı destek istediği Trump, anlaşılan o ki Netanyahu’ya pek yüz vermemiş. Nitekim ortak basın açıklamasında da, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki övücü sözleriyle, Netanyahu’nun suratını hayli ekşitti.
İşin özeti, bundan böyle İsrail’den de yeterli destek ulaşamayacak, PKK ve yancılarına.
Geriye son ve olması gereken seçenek kalıyor: Türk Devleti’nin verdiği son şansı iyi değerlendirmek.
Tekrar edelim: Türkiye, bir önceki ‘Açılım Sürecindeki’ yanlışları tekrarlamıyor. Zaten kolunu kanadını kırdığı PKK terörünü sıfırlama noktasına çok yaklaştı. Dış şartların yanısıra, savunma sanayisi, ekonominin geneli ve diplomaside elde ettiği irtifa, Türkiye’nin, teröre karşı yürüttüğü 40 küsur yıllık mücadeleyi zafere ulaştırmak üzere…
O HALDE BU SABIR NİYE?
Bu noktada akla şu soru geliyor: Madem Türkiye, PKK terörünü bitirmek üzere, o halde neden Öcalan’ın silah bırakma ve fesih çağrısı yapmasını önemsiyor?
Terörle mücadele, elbette sahada yapılır. Eline silah alıp, devlete ve sivil halka kurşun yağdıran organize gruplara karşı, devlet kahredici gücünü kullanır. Silah tutan elleri kırar.
Eğer terör organizasyonunun, ‘sosyolojik tabanı’ varsa, işler biraz değişir. Yani, kentlerdeki çete ve mafya örgütlenmelerine karşı yürütülen mücadele, yalnızca ‘güvenlikçi’ yöntemlere dayanabilse de, etnik ve dinî temeller üzerinde yükseltilen terörün bitirilmesi, silahlı mücadele yanında sosyal ve kültürel tedbirleri de gerektirir.
İşte bu yüzden Türk Devleti, MHP Genel Başkanı Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim çağrısıyla başlayan ‘Terörsüz Türkiye’ sürecini, sabırla ve dikkatle yürütüyor.
Hadi, biraz daha açık ifade edelim: Bir kere, PKK’nın bittiğinin, en yetkili ağızlar tarafından beyan edilmesi, hem dış siyaset hem de ülke içindeki sosyoloji için mutlak bir gerekliliktir. Yani, örgütün feshinin ‘tescil edilmesi’ önemlidir.
İkincisi, 40 yılı aşkın süredir devam eden terörün, mümkün olduğu ölçüde, ‘barışa evrilmek suretiyle’ nihayete ermesi, hem toplum morali ve hem de geleceğe dönük muhtemel olaylar bakımından kıymetlidir.
DAHA FAZLA AYAK SÜRÜMEYİN
Dış düşmanı yenip, bunun için ‘zafer takı’ dikmek hem kolay, hem de toplum gazını almada yararlıdır. Ya ‘iç savaşa’ yaklaşmış, dışarıdan destekli bir terörist yapıya karşı mücadelenin zaferle neticelenmesi, ‘düşmanı ezdik’ edasıyla kutlanabilir mi?
İşte tüm bunları dikkate alan Türk Devlet Aklı, Türkiye’de yaşayan tüm vatandaşların övünç duyabileceği bir neticeyi elde etmeye çalışıyor.
Bilge Lider Dr. Bahçeli’nin, kendisi ve MHP adına omuzladığı büyük siyasî riskler de, Türk Devleti ve Milletinin geleceğini kurmak adına fevkalade kıymetlidir. Tarih, bu noktada gövdesini taşın altına koyanları da, aynı taşın üzerinde halaya duranları da elbet yazacaktır.
Şimdi… DEM Partisi ve PKK’nın tüm unsurları için, devletin tahammül süresi sınırlarına ulaşmıştır. Bu sabrı ve hoşgörüyü daha fazla istismar etmemek gerekir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da DEM İmralı Heyetini kabul ederek, gidilebilecek son noktayı koymuştur.
Zaten duldasına sığınılacak bir duvar dibi de kalmamıştır. Eğer, bir şekilde kanına girip, dağa çıkardıkları zavallıların hayatını ve onların ailelerinin acılarını birazcık önemsiyorlarsa, Öcalan’ın çağrısının gereğini bir an önce yerine getirmelidirler.
Bu, örgüt unsurlarını yöneten elebaşıların da ‘hayatta kalmak’ için son şanslarıdır.