ABD Başkanı Donald Trump’ın, ağırladığı ülke liderleriyle kameralar önünde ‘yarı açık’ müzakere yürütmesi, görüşmelerin arka planına ilişkin bazı ipuçları veriyor.
İsrail adlı terör örgütünün elebaşı olan Binyamin Netanyahu’yu ağırladığı son görüşme de, bu teze dair hayli ufuk açıcı oldu.
Yaklaşık birbuçuk ay önce, soykırımcı Netanyahu, Trump’a ilk ziyaretini gerçekleştirmişti. O görüşme sırasında, Siyonist katilin yüzünde güller açıyordu. Trump, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin, hakkında yakalama kararı çıkardığı bu caniyi, ABD’nin en önemli konuklarından birisi gibi karşılamıştı. Hatta o kabulde uygulanan ‘protokol’, terör elebaşı Netanyahu’yu bile şaşırtmış gibiydi.
Önceki gün Beyaz Saray’ın Oval Ofis’inde, basın karşısında verilen görüntü, önceki ziyaretle kıyaslanacak gibi değildi. Bir kere; her ne kadar gülümsemeye çalışsa da Siyonist katilin suratına sinmiş bir mağlubiyet/eziklik karışımı hal sözkonusuydu. Sırıtma çabası, uğradığı hayal kırıklığı ve mutsuzluğu perdelemeye yetmiyordu.
TÜRKİYE’Yİ ŞİKÂYET
Anlaşılan o ki; Trump ile Netanyahu arasındaki görüşmenin ana gündemi Türk Devleti’nin Suriye üzerindeki tasarruflarıydı.
Hatta her ikisinin de kurduğu cümlelerin satır aralarında, sanki bu ziyaretin, Türkiye’yi ‘büyük biradere’ şikâyet etmek ve can güvenliği istemek için yapıldığı mesajı okunabiliyordu.
Elbette Trump’ın, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik güzel sözleri ve kurduğu takdir cümleleri önemli ve değerlidir.
Dünya liderleri, muhatapları veya hakkında konuştuklarıyla ilgili övgü veya yergi ifadeleri kullanıyorsa, bunun, diplomasi dilinde mutlaka bir karşılığı vardır. Bu karşılığın veya uzatılan ‘çiçeğin’ arkasından nelerin geleceği, elbette muhatabı tarafından bilinir/anlaşılır.
Burada, kurulan düz cümlelerden ziyade, kamuoyuna yansıyan görüntü ve ‘söylenenlerin satır aralarına yerleştirilen’ mesajlar, bizler için daha ufuk açıcıdır.
Siyonist çete liderinin, bir önceki ziyaretinin üzerinden henüz birbuçuk ay geçmişken, ABD’ye apar topar yeni bir ziyaret gerçekleştirmesi, ciddi endişeleri olduğuna işaret ediyor.
Tavır ve söylemlere bakılırsa, bu endişelerin kaynağı ‘Türkiye korkusu’… Dahası, Netanyahu’nun, Türkiye’ye karşı ABD’den koruma talep etmek için bu ziyareti yaptığı bile düşünülebilir.
MUTSUZ KATİL
Peki, ne oldu da Siyonist katilin abdesti daraldı? Belli ki, Suriye coğrafyasında, Türkiye’nin politikaları doğrultusunda bir şeyler oluyor.
Kamuoyuna yansıyan spekülasyonlar belli: Türkiye’nin, Suriye’de bazı askerî üsler kuracağı… Çelik Kubbe’nin, Suriye’yi de kapsayarak, hava sahasını emniyete alacağı… Hatta bu konuda hayli ilerleme sağlandığı, saha çalışmalarının belli aşamaya geldiği…
Bu bilgilerin ne kadarının doğru, ne kadarının hayalî olduğunu bilmiyoruz. Nitekim Türk makamları, kamuoyuna yansıyan ‘bilgileri’ ne doğruluyor, ne de yalanlıyor.
Buradan anlıyoruz ki, Netanyahu’nun apar topar ABD’ye koşmasının, Türkiye-Suriye eksenine dair ciddi nedenleri olmalı…
Dedik ya, Oval Ofis’teki görüşme, Siyonist katili pek de mutlu etmemiş gibi… Türkiye’nin Suriye’deki faaliyetlerinin engellenmesi için Trump’a ilettiği ricasının, muhatabı tarafından pek de olumlu karşılanmadığı anlaşılıyor. Trump’un, “Erdoğan çok sert ve akıllı bir adam. Aranızdaki sorunları çözmek için, Erdoğan’la olan iyi ilişkimi kullanabilirim. Ama senin de makul ve mantıklı şeyler istemen lazım…” anlamına gelen cümleleri, Netanyahu’nun yüzündeki mutsuzluğun sebebini izah ediyor.
TÜRKİYE SÖYLEMEZ; YAPAR
Sözü fazla sündürmeye gerek yok. ABD, her ne kadar İsrail’in güvenliği gibi bir konuyu kendisine mesele edinmiş olsa da, günün sonunda kendi menfaatini önceliyor. Trump da menfaatlerini azami düzeye çıkarmaya çalışan ‘sıkı bir tüccar’ olarak, Türkiye’ye karşı yapacağı herhangi bir hamlenin ‘ne getirip ne götüreceğini’ iyi hesaplayabilecek yeteneğe sahip bir lider.
İşin özeti; ABD dış siyaseti, mecbur kalmadıkça, bileğini bükemediği ülkelerle dalaşmaktan uzak durmayı esas alıyor.
Trump, Türkiye’nin, İran gibi ‘hot-zot’ edebileceği bir ülke olmadığını… İkide bir ‘asarım-keserim-intikamım acı olur’ gibi ucuz kabadayılık yapmayacağını… Fakat gerektiğinde, ABD gibi bir süper güce rağmen ciddi riskler alabileceğini, Başkan Trump gayet iyi biliyor.
Bundan dolayı da Türkiye’ye karşı, bir önceki döneminde yaptığı, ‘ekonomisini çökertme’ benzeri saçma söylemlerden uzak durup, “Var mı ikimize yan bakan?” tavrı sergilediğini söylemek hiç de yanlış olmaz.
Evet, Türkiye Suriye’de ciddi bir şeyler yapıyor. Bu konudaki kararlılık, ABD ve Trump tarafından ‘doğru’ değerlendiriliyor. Ve Netanyahu’ya, “Aklını başına al… Türkiye ile iyi geçinmeye bak… Ahmakça olmayan taleplerin konusunda ben de Erdoğan’la gerekli müzakerelerde bulunurum…” mesajını veriyor.