Dövüldüler, vahşi ve acımasızca işkenceye uğradılar ve Hristiyanlığın değerlerine karşı sapkın oldukları, şeytana taptıkları ve toplu cinayet işledikleri gerekçesiyle ölüme mahkum edildiler… kendi dindaşları tarafından.
Ama hiçbir suç isnattan öteye gitmedi, hiçbiri kanıtlanamadı ve haklarında suçlu olduklarına dair hiç kimse şahitlik yapmadı, yine de öldürüldüler…Hrıstiyanlığın kutsal savaşçıları, İsa'nın Muzaffer Askerleri, Tapınak Şövalyeleri.
Giderken de arkalarında hala daha tutulan canlı komplo teorileri bıraktılar, bağnazlığın yaygın olduğu, katı dini temelleri sürdüren ülkelerde en canlı kaldı hikayeleri.
Ölüm fermanlarının yıl dönümünde analiz etmek uygun olmaz mı? Kim bilir girdiğiniz herhangi bir kilisecik o kadar da sıradan değildir.
Tapınak Şövalyeleri’ni ortadan kaldırma girişimi herhangi bir uyarı yapılmadan, 13 Ekim 1307 günü seherle beraber Fransa'da başladı. Tarikat üyeleri zincirlenerek ölüme yollandılar. Haklarındaki suçlama çok korkunçtu, Ortaçağın karanlığını gösteriyordu adeta; şeytana tapma törenleri, İsalı haçın üzerinde yürüme, tükürme ve idrar yapma ayini, din dışı objelere tapınma, şövalyelerin birbirlerini dudaktan, göbek deliğinden, üreme organından ve anüsten öpme ayini yapma…
Bu ürkütücü vahşetin merkezinde tabi bir kral vardı; ziyadesiyle kıskanç, girdiği savaşlardan borça batmış Fransa Kralı soluk benizli, sahtekar, dindarlık taslayıcısı, tamahkar, kinci, intikam alevi kurbanı, sevimsiz 4. Philip.
Nakde şiddetle ihtiyacı vardı, itibarlı bu örgütü bir hışımla ortadan kaldırıp mallarına el koyabilmenin yolu tabi hayal gücü ile eğitimsiz halkın gözünde onları itibarsız kılmaktı. Bu bakımdan iyi iş çıkardığını düşünürsünüz kanaatimce kralın ve şövalyelerin akıbetine dair elinize bir eser alırsanız.
Daha önce de Lombard Bankers denilen İtalyan bankacıları tutuklayıp mallarına el koyan ve hatta Yahudileri de Fransa'dan sürüp mallarına el koyan da aynı aç gözlü kral idi; 4. Filip…
Tüm bu el koyma neticesinde borçlar kapanmayınca da itibarlı dindar-şövalyelere döndü. Bunun için tabi önce Papa 5. Celement’ten izin ve fetva aldı.
Önce 36 adet tapınak mensubunu öldürttü, suçsuz olduklarına, iğrenç ayinler yaptıklarına dair suçlamaları reddettiklerine dair ifadeleri resmi tutanaklarından silindi. İşkence sırasında suçlarını itiraf etmeleri istendi, vermeleri gereken ifade kendilerine bildirildi. Yapılan zulme dayanamayanlar suçlamaları kabul etmeye başladılar. Kendi ayaklarının barbekü yapılması ve günlerce o şekilde havada asılmaları, devamında ayak kemiklerinden birinin yere düşmesi, çekilen acılar ve yaşatılan dehşet neticesinde suçlamaları kabul edip hızlı ölümü seçenler arttı tabi. Hala kabul etmeyenler için de ‘hayalarından asılmak’ tehdidi işe yaradı ve daha sonra jüri önüne çıkanlar işkence yapılacaksa suçlamaları peşinen kabul edeceklerini de bildirmeye başladılar. Akın akın…
‘Şeytana uyduk, cinsel sapıklık içerisindeydik, büyücülükle de uğraştık, idrarımızı İsa’nın üzerine yaptık, mali yolsuzluk da bizden sorulur’….dediler.
Peki Fransa'da bunlar olurken şövalyelerin varlık gösterdiği Britanya şehirlerde ne oluyordu?
Papa fetvasını tüm Hristiyan ülkeler için vermişti, her yerde aynı ceza uygulanacak dendi. Haber Manş Denizi’nin karşı kıyısına vardığında İngiliz Kralı II. Edward önce kabul etmedi ama sonra Papalık emri deyip boyun eğmek zorunda kaldı, 144 şövalye toplanabildi Britanya ve İrlanda adalarından.
Ancak farklı olan şu idi; İngiltere’de engizisyon mahkemeleri yoktu ve İngiliz Hukuku görgü tanığı ve juri kararlarını esas alıyordu ve işkence yaygın değildi. Yani daha az Katolik idiler.
Ama yine de Britanya şövalyeleri Fransa’daki kardeşleri kadar suçlu bulundular suçsuz olduklarını bile bile…
Peki…ortadan kaldırılma sebepleri olan servetleri neredeydi? Ne kadardı? Kim el koydu? gibi sorular akla gelir ki burada da inanılan efsanenin aslında ne kadar da boş olduğu ortaya çıkıyor; hayal edilemez bir zenginliğe sahip oldukları ve istif istif paraları olduğu.
Britanya şövalyelerinin el konulan özel eşyaları ve malları arasında ne şeytan heykelciği ve ne de servet bulunabildi. Londra’daki şövalyelerin sadece kıyafetleri ve duvara astıkları şahsi eşyaları, 2 tane yaylı tüfek, 2 kitap ve birkaç tane kılıç bulundu. Değerli maden anlamında birkaç demir çatal dışında kıymetli metal objeye rastlanmadı.
Çok varlıklı oldukları, kurduklar finans sisteminin gelişmişliği ile dünyada ilk çek verme uygulamasının öncüsü olduklarına inanılan Tapınak Şövalyeleri'nin beklenen hazinesi sadece bir kişinin özel eşyaları aranınca ortaya çıktı; Herdwickli Richard’a ait birkaç gümüş tas ve 12 gümüş kaşık. Tüm ülkede toplamda 53 tane gümüş kaşık bulundu ki bu da tutuklanan her iki şövalyeye bir tane kaşık düştüğü anlamına gelir.
Yani ne Fransa ve ne de Britanya’da kutsal kitaplar dışında değerli hiçbir şey bulunamadığı gibi suçlamaları doğrulayabilecek küçük bir kanıta dahi rastlanmadı. Hazineleri de değersiz metalden haçlardı, şeytana dair veya pagan inancına işaret eden hiçbir objeye rastlanmadı. Bu durum mahkeme heyetinde hayret ve utanca sebebiyet verdi denir.
Ancak yine de itibarlı oldukları ve yararlılık gösterdikleri dönemde Avrupa’nın çeşitli yerlerinden bağış kabul ettikleri, Aragonlu Kral Alfonso’nun vasiyetinde mal varlığının bir kısmını şövalyelere bıraktığı, İngiliz kralı 3. Henry’nin Kraliyet Mücevherleri’ni ipotek olarak şövalyelere verdiği, Koca Kıbrıs Adası’na sahip olmalarının yanında kale, çiftlik, hayvan sürüleri, yün ve şarap ticaretiyle uğraştıkları ve tabi vergiden muaf oldukları gerçeğini de akılda bulundurmak gerekir.
Tüm bu servet avcılığının yanında tarihçiler şu hususu da dikkate alırlar; Birinci Haçlı Seferi’nde elde edilen başarı, fethedilen yerleri elde tutma, koruma ve hacıların güvenliğini sağlama görevi ile müslümanlardan alınan Kudüs’ün korunması işi şövalyelerin kurulmasında ve varlığında önemliydi ve varlıkları ve cesaretleri için Avrupa'dan kaynak akıyordu. Ancak Memlüklere karşı liman şehri Akka’yı kaybettiklerinde artık pahalı ve ayrıcalıklı bir orduya gerek kalmadığı için tarikat ortadan kaldırılmalıydı.
Tapınak Şövalyeleri ile ilgili günümüze kadar gelen inanış şeytani bir mezhep haline geldikleridir ama bu da var oldukları zamanki şeffaflık, halka açık ibadet etme, merkezlerinin günün her saatinde herkese açık olması, hacıların kutsal olduğuna inandığı emanetleri ziyaret etmeleri, misafirhanelerinde kadınların dahil çalışması ve kalmasına izin verilmesi merkezi ziyadesiyle şeffaf kılmaz mı?. Yine de günümüze kadar gelen bu gizem devam etmektedir.
Ne de olsa Dan Brown'un Da Vinci Kodu kitabı şövalyelerin dünyasına bir gezi sunsa da aslında bir yeraltı örgütü oldukları inanışını pekiştirir. Veya Meksika'da uyuşturucu baronlarının kullandığı bir isim olmasına ne demeli?
Son olarak Britanya Adası’nda şövalyelere dair eserleri nerede görürsünüz? diye sorarak işi gezme kısmına getirmek isterim.
Şövalyelerin İngiltere’de bıraktığı eserlerden en önemlisi Londra’nın Temple Mahallesi’ndeki kilisedir ki Kudüs’teki Kutsal kabir Kilise’sini model almıştır. İsa'nın çarmıha gerildiği tepede olması, buraya gömüldüğüne inanılması ve yeniden dirileceği yer olması sebebiyle Hristiyan inancında önemlidir ve haç merkezidir.
Tarikat ortadan kaldırıldıktan sonra buraların tamam hukukçular tarafından kullanılmaya başlandı, günümüze kadar öyle, sakin ve sessizlik tecrübe edebileceğiniz avlulara kadar girince hep hukuk bürolarına rastlarsınız ki zaten adliye Sarayı da hemen yolun karşısında.
Tapınak Şövalyeleri’ne adalet, adalet sistemi, adalet sarayı bağlantısını kurarak ve kapı üstü-altı dini simgelerini dikkatli bir nazarla süzmeniz dileğiyle…
Bir gün güzel Rochester Kasabası’na yolunuz düşerse hemen şehir merkezinin kenarındaki ‘lodge’ da şahane bir yerdir, şövalyelerin İngiltere’ye girdikten sonra konakladıkları yerdir.
Ayrıca kıymetli York şehrini ve oralardaki mülklerini de unutmamak gerekir.