Taraf gazetesinin, “seviyesizliği” düstur edinmiş bir yazı işleri müdürü var. İsmi Tuncer Köseoğlu.
Hiç tanımam.
Bir yerde karşılaştığımızı, konuştuğumuzu, hukuk tesis ettiğimizi de hatırlamıyorum. Tanıştıysak da, ben unutmuşum.
Bu arkadaştan bir mail almıştım...
Epey önce...
Hani, Taraf gazetesinin ve başyazarının “Ali Akel meselesini” diline doladığı günlerde...
Köseoğlu, saygısız ve seviyesiz bir dille kaleme aldığı mailinde, sözü Orhan Miroğlu’na getiriyor, “işine son vereceklerini” ima eden birtakım laflar ediyordu... Sanırım, Orhan Miroğlu’nun sağduyulu bir yaklaşımını örnek göstererek yaptığım Ahmet Altan eleştirisine bozulmuştu.
Cevap vermedim.
Saygısız birine ne söylenebilirdi ki?
Durumu Ahmet Altan’a da aktarmadım... “Bunlar senin adına birtakım tasarruflarda bulunuyorlar, gazetenizin imajını sarsıyorlar” diyebilirdim. Demedim. Tuncer Köseoğlu’nun bir zevzekliği saydım.
Çünkü, müddei Ahmet Altan, kendisine ne kadar aykırı gelirse gelsin, farklı görüşleri gazetesinde barındıran bir yöneticiydi ve “demokratlık belasına” Orhan Miroğlu’na da katlanıyordu.
Böyle düşünüyordum.
Hatta bunu Ahmet Altan’ın “delikanlılığına” yoruyordum.
Köseoğlu’nun tehdidini aktarmak, ekstra bir işgüzarlık olurdu.
Seviyesizliği düstur edinmiş Tuncer Köseoğlu, ilerleyen zamanlarda Twitter’da karşıma çıktı. Takipçisi değildim, takip edilmeye de can atmıyordum ama karşıma çıktı. Yine seviyesiz ve saygısız bir üslupla twitler atmaya başladı.
Türkçe özürlü olduğu için, kelimelerin kafasını gözünü yarıyor, yüklemi öznesi belirsiz cümleler kuruyordu.
Üstelik, ayrı yazılması gereken “de”leri ve “da”ları bitiştiriyordu.
Bunu hatırlattım...
Sonra şu mealde bir uyarıda bulundum: “Sen bir gazetenin yazı işleri müdürü olacaksın, emrine bir köşe verecekler, ama ustan Ahmet Altan’ın hukukunu internet mecralarında savunacaksın. Köşende yaz da, görelim boyunu posunu...”
Seviyesizliği düstur edinmiş Köseoğlu, iyice seviyesizleşti...
Küfretmeye başladı.
Köşesini benim gibiler için kirletmezmiş.
Ben biatçıymışım... Ama kendisi onuruyla gazetecilik yapan son derece bağımsız bir kişiymiş.
İyi de birader, ben sana “onursuz” demedim ki, “Türkçe özürlü” dedim.
Bir de, “Ahmet Altan hakkındaki eleştirilerimin neresine karşı çıkıyorsun? Nerede yanlış düşünüyorum? Bu işin doğrusu nedir?”
Bunları yazmanı istedim.
Seviyesizliği düstur edinmiş Tuncer Köseoğlu, bu defa beni “Türkçe öğretmeni” olmakla suçladı ve cehaletiyle üste çıkmaya çalıştı.
Eski insanlar utanırlardı...
Bunlar, cehaletlerini “üstünlük” sayıyorlar...
Neyse, bir taraftan kendisi, bir taraftan mahdum Kerem Altan (ilginçtir, babası onu da yazı işleri müdürlüğüyle ödüllendirmişti; Yıldıray Oğur’un neden kaçtığı anlaşılıyor galiba) küfürlerini ve aşağılamalarını sürdürdüler.
Seviyesizliği düstur edinmiş Tuncer Köseoğlu’nun aylar öncesinden haber verdiği olay nihayet önceki gün gerçekleşti ve yazılarına müdahale edilen (hatta bazı yazıları yayınlanmayan) Orhan Miroğlu, “lanet olsun” deyip gazeteyle yollarını ayırdı.
Bu ekip (başyazarları Ahmet Altan’ın patronajında), Ali Akel meselesinde kıyametleri koparmış, içinde “sansür”, “onur”, basın özgürlüğü” geçen yürek dağlayıcı yazılar yazmışlardı.
Başka bir şey söylemiyorum.
Başka söyleyeceklerimi, başka bir zamana saklıyorum.
Şimdilik bu kadar yeter...
(Star gazetesinden alınmıştır)