AK Parti kongresi yerine bugün 'birisinin' bu kongre hakkında yaptığı açıklamayı yazmak istiyorum.
Çünkü çok eğlenceli.
Evet, tahmin ettiniz: O 'birisi' Kılıçdaroğlu'ndan başkası değil.
'Bu kurultay Türk demokrasi tarihinin kara bir sayfasıdır' buyurmuş.
Canım benim!
Başbakan'ın, 'Bütün darbelerde fikren ve fiilen CHP vardır' kıymet hükmüne de çok bozulmuş.
Demiş ki: 'Kurultay yapıyor, başka konuşacak bir şey bulamamış mı?.'
Ne kadar sevimli, ne kadar sempatik değil mi; başkası olsa darbelerle alakamız yok, hiçbir zaman da olmamıştır falan der.
O böyle yapmıyor.
CHP'nin Türk siyasi tarihindeki kara sayfalarını örnek veren Başbakan'ı yalanlamıyor yani.
Gerçi nasıl yalanlayacak; mesela, 1932-1950 arasında tam 18 yıl ezan yasaklandı işte.
Kılıçdaroğlu, 'Kurultay yapıyor, başka konuşacak bir şey bulamamış mı?' demekle bence son derece kurnaz bir manevra yaparak, 'Bizi, tarihimizi değil kendinizi konuşun' demeye getirmiştir.
Ama kendisine maşallah her şey serbest...
İyi ki de serbest.
Bize de böylece eğlence çıkıyor.
Diyor ki: 'Medyaya ambargo uygulanmıştır. Bunu içime sindiremiyorum. Bir başbakan medyaya ambargo uygulayabilir mi? Ayrıca kurultaya giden gazetecileri de doğrusunu isterseniz, onu da içime sindiremiyorum..'
Gördüğünüz gibi 'medyaya ambargo' uygulanması da, 'ambargo' uygulanmayan medya mensupları da içine sinmemiş.
Hey gidi Kılıçdaroğlu!
Erdoğan'ın şimdiye değin neyini içine sindirdin ki kongresini de sindiresin!
Ne demiş, ne yapmışsa hep tersini yapmadın mı?!
Bizim Selahattin H. Kayar, vaktiyle, 'Bu Kılıçdaroğlu sırf Erdoğan'a muhalefet olsun diye yürüyen merdivene tersinden binmiş olmasın abi' demişti de, bir daha böyle salak espriler yapma diye uyarmıştım.
Senin bu muhalefet tarzına baktıkça bazen günahını mı aldım çocuğun diyorum.
Erdoğan'ın her yaptığının tersini yapmak, her söylediğine muhalefet etmek sonuç itibariyle peşinden gitmektir, haberin yok.
Hatırlasana:
'Ben çömelmem' diye diye Gediktepe'ye çıkmıştın da, Mehmetçik naçar boy hizasında siper hazırlamak zorunda kalmıştı.
İçine sindiremiyormuşsun!
İçine sindirdiklerinin de kaç gün, kaç saat içinde durduğu belli değil ki.
Bir ara içine sindiremediğinden olsa gerek 'Kürt' lafzını telaffuz etmiyordun.
Sonra bir de baktık ki 10 maddelik çözüm önerisiyle AK Parti'nin kapısını çaldın.
Ulan aferin, ulan kıymetini bilemedik; nasıl da bizi ters köşeye yatırdı, sabah akşam özür dilesek yeridir dedik.
Meğer işin aslı bambaşkaymış; yanıldık ki, ne kadar.
Başbakan, AK Parti'nin dünkü kurultayında foyanı bi güzel ortaya çıkardı: 'Ana muhalefet partisinin genel başkanı randevu istedi verdik. Oturduk konuştuk. Dert terörü çözmekti. Birlikte adım atılacaktı. MHP randevu vermedi. Şunu söyledim. Sizin bu 10 maddeniz öneri mi, tespit mi? Tespit dediler. Teklif yapıyorum dedim; 3 arkadaşınız,3 arkadaşım. Hemen talimat verelim. Arkadaşlarımız çalışmaya başlasınlar. Ve bizim önümüze bir rapor getirsinler. Bizler de çalışalım. Bizler her şeyi yapmaya hazırız dedik. Yanındaki arkadaşı 2 ayda olmaz dedi. Biz de tamam bekleriz dedik. 3 ayı geçti, hala gelecekler!.'
'Kürt meselesini' çözmek için 10 maddelik yol haritasıyla havanı at, Başbakan 'Oslo sürecinden' dem vurunca da, 'Vay efendim, Erdoğan teröristlerle masa başına oturacak!' diye yaygara kopar.
Kusura bakma ama böyle 'güzelleşmiş' bir lidersin Kılıçdaroğlu.
Bir Sezgin Tanrıkulu oluyorsun, bir Haluk Koç.
Artık bir karar versen diyorum beyefendi: 'Taraf' mısın, 'Sözcü' mü?
Bazen de aynı anda hem 'Sözcü' hem de 'Taraf' olmaya çalışıyorsun ki, için hepten tuhaflaşıyor.
Öyle ki, AK Parti'nin 'kurultayına' giden medya mensuplarını bile içine sindiremiyorsun!
(Yeni Şafak)