Kendini delikanlı gibi göstermeye çalışan çakallardan değildir. Bir gün öyle bir gün böyle konuşan rüzgâr güllerine de hiç benzemez.
Lafını sakınmaz, idare-i maslahatçılığa tenezzül etmez.
Burnu havalarda olması da o kadar sorun değildir. Zira onu Ahmet Altan yapan biraz da bu özelliğidir.
Harbidir.
O kadar ki, biraz daha harbi olsa, AK Parti eleştirilerini nefrete dönüştürmesinin nedenlerinden birini Mehmet Altan'ın Star'dan "ayrılmasına" bağlayabilir.
Asla yadsımıyorum; bir abi olarak kardeşini arkalaması gayet insani bir duygudur.
Mehmet Altan'ın abisi değilim bir şeyi değilim ben bile bu köşede aylar önce, "Bu dönemin, 'Mehmet Altan'ın yazı yazamadığı bir dönem' olarak tarihe geçmesi, her şeyden evvel bu döneme haksızlık.." dedim. (09 Nisan 2012, Yeni Şafak)
Star gazetesinden ayrıldıktan sonra Mehmet Altan'ın, o meşhur "cami ile kışla arasında kalmak" metaforunu vizyona sokma girişimleri bu düşüncemi ifade etmeme engel olmadı.
Tıpkı bunun gibi, Ahmet Altan'ın nefretin ifadesi olmaktan öte anlam taşımayan kimi yaklaşımları da, son derece yerinde eleştirilerine değer vermeme engel değil.
Buna rağmen "TSK'ya çakarken iyiydi de AKP'ye çakarken kötü mü oldu" diyen okurlar var.
Başkalarıyla karıştırıyorlar herhalde.
Bir kez daha söyleyeyim: TSK'ya çakarken de "Kürt - Türk tasnifi" gibi konularda habire eleştirdim; AK Parti'yi yerden yere vururken de yeri geldiğinde övdüm.
Halep ordaysa arşiv burada!
Lakin...
"AKP'nin tek meselesi 20 milyon Kürdü içine koyacak hapishane bulmak" şeklindeki ifadelerini de alkışlamamı kimsecikler beklemesin.
İmdi, Orhan Miroğlu'nun Taraf gazetesinden ayrılmak zorunda bırakılmasına da (hiç kusura bakmasın) bir çift laf edeceğim.
Yeni Şafak gazetesi Ali Akel'le yollarını (maalesef) ayırdığı dönemde, Ahmet Altan köşesinden, Mehmet Altan da çıktığı her televizyonda ağzına geleni söylemedi mi?
Bu hali "takrir-i sükûn"a benzetmediler mi?
Orhan Miroğlu'nun Taraf'tan ayrılmak zorunda bırakılmasını neye benzetecekler peki?
Benzetsinler de öğrenelim...
Öğrenelim; hem (Musa Anter'in öldürüldüğü saldırıda) gövdesine saplanan "devlet kurşunları" hem de PKK tehdidi altında yaşayan bir Kürt aydınına "mobbing" uygulamanın tarihte bir benzeri var mı?
Sayın Başbakan'ı her fırsatta tahammülsüzlükle suçlayan Ahmet Altan'ımız, Miroğlu'nun "devletin vazgeçtiği psikolojik harbi şimdi PKK yapıyor" şeklinde hulasa edebileceğimiz yazısına tahammül edemedi.
Tahammülsüzlüğünü öyle ustalıkla zamana yaydı ki biz bunu onun engin hoşgörüsü sandık. (Ahmet Altan'dan gerçekten de öğreneceğimiz çok şey var.)
Ne mi yaptı?
Şunu: Evvela Orhan Miroğlu'nun aylar önce kendisi hakkında yaptığı eleştiriyi yayımladı.
Bunun da havasını attılar tabii.
Mesela, aklımda kaldığı kadarıyla, o gazetede köşe yazarlığı yapan bir çocuk benimle polemik yapma sevdasına, "Bakın siz Ali Akel'e tahammül etmediniz ama bizim genel yayın yönetmenimiz kendisini eleştiren yazıyı yayımladı.." yollu lakırdılar etmişti.
Çok geçmeden Orhan Miroğlu'na mobbing uygulamaya başladılar.
Herkesi ön sayfadan anonslarken onu hep yok saydılar. Yazılarını ilan sayfalarına gömdüler. En son olarak da her zamanki uzunluktaki yazısını, uzun olduğu gerekçesiyle yayımlamadılar.
Ali Akel'in üzerinden AK Parti'yi dövmeye çalıştıkları dönemde, "Gazetedeki köşemi Akel'e tamamen vermeye veya paylaşmaya hazırım" diyen Orhan Miroğlu'nu köşesiz bıraktılar.
Ne diyeyim; vatan, pardon Taraf sağolsun.
(Yeni şafak gazetesinden alınmıştır)