“The Cemaat”le eskiden beri yakın ilişki içinde olmasının etkisiyle midir bilemem; “projeyi” ilkin Fehmi Koru görmüştür, hakkını teslim edelim.
Proje dediğim Sözcü gazetesidir.
Bakın, ordan burdan ayrılan köşe yazarlarının gideceği yerden bahisle taa 24 Nisan 2010'da Fehmi Bey ne yazmıştı: “Ayrılanlar Sözcü'ye mi gider? Herhalde... Cemaat'in aklına bir kez daha hayranlık duymama sebep olan bir proje 'Sözcü'... Öğrenciliği Cemaat evlerinde geçmiş sahibi görünen delikanlıya buradan şapka çıkarıyorum. Bulundukları yerde 'ileri giden' yazarlar için bir sığınak gibi 'Sözcü' gazetesi (…) Muhalefetini de yakın kontrol altında tutacaksın, neme lâzım!..”
Muhaliflerini yakın kontrol altında tutmadılar sadece. Devletin kılcal damarlarına yerleşme sürecinde yaptıkları operasyonlardan memnun olmayan sosyolojinin gazını da bunlarla almaya çalıştılar.
Bununla da kalmadılar.
Muhaliflerinin “darbesevici” söyleminin tebarüz ettiği “Sözcü”den muhafazakarları konsolide etmekte de istifade ettiler. (Bakın işte bu kafalarla mücadele ediyoruz demek için de o kafaları göstermek gerekti.)
Hülasa, bir taşla kuş sürüsü vurdular.
Sözcü gazetesinin patronu hakkındaki, ”Öğrenciliği Cemaat evlerinde geçmiş sahibi” ifadesi üzerinde durmaya hiç gerek yok. Bunu ve daha fazlasını herkes biliyor.
Zira sahibi olduğu gazetenin yayın politikası ortada, başka söze ne hacet.
Pardon, Yılmaz Özdil veya Emin Çölaşan veya Bekir Coşkun veya Uğur Dündar'ın “The Cemaat”la ne işi mi olur dediniz?
Ona bakarsanız Eren Erdem'in de olmazdı. Aydınlık'ta yazıyor, Fethullah Gülen'e herkes methiyeler düzerken yerden yere vuran kitaplar neşrediyordu. Ne oldu? Vakti geldi, devreye sokuldu. “The Cemaat”in en pespaye operasyon gazetesi Karşı'yı çıkardı. Ödülünü de CHP milletvekili olmakla aldı.
Bakınız, bir Ergun Babahan vardı. “Kupa ABD'ye girsin” demişi. ABD'den kastı Fethullah Gülen'di. Yani, 75 yaşındaki adama kupa girsin diyecek kadar çirkefleşmişti
Karaalioğlu, “The Cemaat” tepkisini hesaba katarak Star'dan kovunca ortada kaldı.
Ne mi oldu?
“The Cemaat” Ergun Babahan'ı aldı ve kendileri hesabına çalışan bir tetikçi yaptı. O kadar ki, Takıntılı Hasan Ağa ile yarışırcasına her gün ateş ediyor Erdoğan'a.
Demem o ki, “The Cemaat” dediğiniz örgüt herkesten şakirt olmasını veya mülâaneye “amin” demesini veya maklube yemesini istemiyor.
Ürettikleri tape kayıtları misali malzemelerini tüketin, hedefe koyduklarına vurun, yeter.
Hedeflerinde sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan var.
Üst akıldan aldıkları görevi yerine getiriyorlar. Bunu gizleme gereği de duymuyorlar artık.
Bir süre önce Morton Abramowitz ve Eric Edelman “Erdoğan istifa etsin” demişti.
Sayın Erdoğan neden “üst aklın” hedefinde peki?
Devletin kılcal damarlarına sızan taşeron örgütlerinin 17 – 25 Aralık'taki “teknik nakavtına” boyun eğmediği ve inlerine girdiği için mi?
“Kara kuvvetlerimiz” dedikleri PKK'ya karşı “tek vatan tek devlet tek millet tek bayrak” diyerek sonuna kadar mücadele etme kararlılığını gösterdiği için mi?
“Sömürge valisi” mesabesinde gönderdikleri Kemal Derviş'lerin IMF'den 5 milyar borç alabilmek için bir gecede bilmem kaç yasa çıkarttığı Türkiye'yi IMF'ye borç verecek düzeye getirdiği için mi?
Gezici Cem Boyner'lerin “Güneydoğu'dan toprak satıp borçlarımızı ödeyelim” dediği Türkiye'yi dünyanın dev ekonomileri arasına soktuğu için mi?
Silah sanayimizi millileştirmeye çalıştığı için mi?
Hepsi ve daha bir sürü…
Hülasa, Türkiye'yi yeniden büyük Türkiye haline getirmek yolunda geceli gündüzlü çalıştığı ve Türkiye'nin Türkiye dışından yönetilmesine izin vermediği için hedeftedir.
Şuncağızı hiçbir zaman unutmayın: Müstevlilerle birlikte aynı hedefe vurduğunuz müddetçe sabah akşam “Mustafa Kemal'in askeriyiz” deseniz de sadece Pensilvanya'ya askerlik yapmış olurusunuz.
Sözcü gazetesi tam da bunu yapıyor işte.
KPSS hırsızlıkları, koca donanmayı casusluk tezviriyle çökertme kumpasları, herkesi dinlemeleri, delil üretmeleri, HSYK'yı ele geçirmeleri, tüm yargıyı kendilerine bağlamaları, MİT TIR'ları ihaneti, Türkiye'yi terörü destekleyen ülke olarak müstevlilere jurnallemeleri, hülasa, olanca kahpelikleri karaya vurmasına rağmen “paralel örgüt”ü görmediler.
Tam aksine, “The Cemaat” kimi hedefe koyduysa Sözcü gazetesi de hedefe koydu, kimi sahiplendiyse Sözcü de sahiplendi.
O kadar ki, “The Cemaat” geçen seçim HDP'ye destek verdi, Sözcü de Bekir Coşkun ve Emin Çölaşan'ına kadar desteğini esirgemedi.
“The Cemaat” şimdilerde Akşener üzerinden MHP'yi dizayn etmeye çalışıyor, bakıyoruz Sözcü gazetesi gayet senkronize yine başrollerde.
Dün de Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar'a demediklerini bırakamadılar.
Org. Akar'ın suçu ne peki?
Ne olacak, Başkumandanın, yani Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın nikah davetine icabet etmek.
Sözcü yazarları nasıl yalan dolan iftirayla saldırıya geçmişler, aklınız şaşar. Böyle çirkeflik, böyle müptezellik görülmemiştir.
Bekir Coşkun adlı şahıs “Saray paşası” demiş Org. Hulusi Akar'a. Vaktiyle Ahmet Altan da Org. İlker Başbuğ'u savunduğu için Erdoğan'a, “Paşasının başbakanı” manşetini reva görmüştü. Demek ki, Pensilvanya'nın gözlerine bakınca benzerlik kaçınılmaz oluyor.
Gerçekten de Emin Çölaşan ve Necati Doğru'nun yazıları kelimenin tam anlamıyla utanç verici.
Bu adamlara düğün değil nikah töreni vardı, sudan başka da ikram yoktu; hülasa, şatafat değil sadece asalet vardı deseniz, ne fayda.
Sözgelimi, Çölaşan kişisine, damat Selçuk Bayraktar'ın Türkiye'nin yetiştirdiği dünya çapında dâhilerden olduğunu, insansız hava uçaklarını yazılımına kadar gerçekleştirdiğini, o pankart dediğini elinde tutan Mehmetçikle de Şırnak'ta 8 ay birlikte yatıp kalktığını anlatsanız ne olacak.
Bu adamaların derdi gerçekler değil ki, yalan dolan iftira.
Bir de hiç utanamadan şehitlerimizi istismar etmeleri yok mu?
Ulan siz değil misiniz Mehmetçiği şehit eden PKK'nın siyasi kanadına oy isteyen? Siz değil misiniz, Mehmetçiğin arakasındaki toplumsal desteği bölmek için “saray savaşı” diyerek “bozgunculuk” yapan.
Mehmetçiğin vatan savaşına “Saray savaşı” diyen kafa, Genelkurmay Başkanına “Saray paşası” demiş çok mu?
Madem bu alçak bozgunculuğu sürdüreceksiniz gazetenizin logosundan Gazi Paşa Hazretlerinin gözlerini kaldırın, Pensilvanya'nın gözlerini koyun. Çünkü size o yakışıyor…
Nikah töreninde bir şey çok dikkatimi çekti. Nikah şahitleri yerlerini aldığında, Sümeyye Erdoğan'ın sağ tarafında, en uç köşede yer alan Org. Hulusi Akar, Sayın Başbakan Davutoğlu'nun kulağına uzun uzun bir şeyler fısıldadı.
Sayın Genelkurmay Başkanı kişilik katline varan bu saldırıları tahmin ederek şunu demiş olabilir mi acaba: “Bozguncular bu nikah törenini dillerine dolayıp bakalım ne kadar alçaklaşacaklar…”
Yok canım, bu kadar alçaklaşacaklarını asla tahmin edemezdi.
(Yeni Şafak'tan)