Bir ara (7 Haziran 2015'te) Meclis'e tam 80 milletvekili sokmuşlardı. Nerden baksanız kendi adlarına muazzam bir başarıydı.
Ne mi yaptılar?
Ne yapacaklar, "hendek terörü" başlattılar.
Daha doğrusu, hendek kazarak şehirleri ele geçirmeye çalışan teröristleri arkaladılar.
Bugünlerde Barış Pınarı Harekâtı'na lagaluga edenler o günlerde de "hendek terörünü" bitirmeye çalışan Mehmetçiğin mücadelesini "Saray savaşı" diyerek itibarsızlaştırmaya çalışmıştı.
Demirtaş "hendek" konusunda yanıldığını iş işten geçtikten sonra da olsa itiraf etti. Bunlar onu da yapmadı.
Bunlar dediğim, Ataol Behramoğlu başta olmak üzere burnundan kıl aldırmayan "Erdoğan takıntılı" malum güruh.

***

Üçüncü tarafların veya müstevlilerin dışarıda tutulduğu "milli çözüm süreci" hedefine ulaşmak üzereyken yani PKK silah bırakmanın eşiğine gelmişken yine bu güruh (ve bu güruhla aynı zihniyeti paylaşanlar) panikle ayağa kalktı.
Bunlardan biri (paşa torunu olanı) yemedi içmedi kendini dağlara vurdu.
PKK'lı teröristlerin önüne yatıp, "silah bırakmak ağrınıza gitmiyor mu" diye feryat figan eyledi.
İşin tuhafı aynı eleman, "Kürt'üm" demenin bile yasak olduğu 12 Eylül rejiminin kurucusu Kenan Evren'i de öve öve bitirememişti.
Bunlar böyleydi.
Kürtlerin dağlara çıkıp biteviye savaşmalarını istiyorlardı. Böylece ellerine tutuşturulan ecnebi reçetelerle "Kürt sorununu" çözeceklerdi.
Bunlar böyleydi... Öcalan'ı "savaşırken" Mandela, "silah bırakın" deyince cahş (hain) ilan edenlerdi.
Bunlar böyleydi... Diyarbakırlı anaların önünde nöbet tuttuğu HDP İl binası dağa çıkışın ne kadar ara istasyonuysa bunlar da o kadar "kafa istasyonuydu."
İçlerinden biri (başka bir paşanın torunu) da "Yeni koşullar oluştu, artık çözüm süreci peşinde koşmayın, daha fazlasını isteyin, devlet kurun" demişti.
Zaten ondan sonra da "Rojava devrimi" şamatası başladı.
HDP Eşbaşkanı Demirtaş da mahut "devrim" coşkusuyla halkı sokağa çağırdı.
Sokaklar karıştı; 6-7 Ekim olaylarında 16 yaşındaki Yasin Börü dâhil 53 vatandaşımız katledildi.

***


HDP'nin "Kürt siyaseti" nedir; yoksa "ayrılmak" mı istiyorlar?
Bu da konuşuldu.
Cumhuriyet gazetesinin bir yazarı (Orhan Bursalı) "ayrılmayı" gündeme getirdi, bundan 9 yıl mukaddem.
"Türk tarafının elinde tek koz var" dedi, "Kürtlerin çoğunun ayrılmayı isteyip istemediği. Çünkü doğal veya anormal, tüm ayrılıkların, herkese bir faturası olacaktır. Bu nedenle, bu kozun güçlendirilmesi gerekir..."
Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök de "Birlikte yaşamak zorunda mıyız" başlığıyla hemen üzerine atladı.
Dahası, "80 yıllık ezberi bozalım" dedi, "birlikte yaşamayacaksak ayrılalım."
Gelgelelim, dönemin HDP'sini veya Demirtaşgillerini "ayrılmak" fikri bile kesmedi.
"Diyarbakır'dan ötesini bize bırakmanız yetmez, bölge çok geri kaldı bizi kalkınana kadar besleyeceksiniz" dediler.
Bununla da kalmadılar. En büyük Kürt nüfusun yaşadığı İstanbul'u da tartışacağız dediler.
Demirtaşgillerin görüşlerine bayıldığını söyleyen sinsi kardeş hadi söyle bakalım, HDP gerçekte neyin peşinde?

(Sabah'tan)