…veya Peter O’toole…Arabistanlı Lawrance rolü ile hafızalara kazındı, 1960’lardan günümüze kadar. Bu İrlandalı oyuncunun doğum gününde Londra’nın mavi plakalarında Osmanlı, Osmanlı coğrafyası ve Türkiye ile yakından ilintili bir şahsiyeti, Arabistanlı Lawrence’ı yazmak uygun olur.
Bu bildiğimizi sandığımız bir hikayedir ama Thomas Edward Lawrence farklı yerde farklı algılanır. 20. yüzyılın en önemli figürlerinden kabul edilir. İngilterenin en ünlü isimlerindendir, krallarla arkadaşlık eder.
Türkiye’de de pek ünlüdür ve Arabistanlı Lawrence lakabıyla bilinir, hala İngiliz ajanı olduğuna inanılır. Filistin ve Sina cephelerinde Osmanlı’ya karşı Arapları organize etti, Osmanlı için ciddi sorunların kaynağıdır. Şam kuşatması esnasında Osmanlı ordusuna karşı Araplarla beraberdir.
Türkiye’de Araplara verdiği destek ve kandırma/kışkırtma sebebiyle olumsuz bir şöhreti olsa da aslında yaptığı işler için biçilmiş kaftan gibidir; aldığı eğitim, bölgeye ve tarihine olan kararlı ilgisi ve öğrenme kabiliyeti.
Oxford Üniversitesi’nin Jesus Koleji’nde tarih okur, hatta doktora eğitimini tamamlar. Tam tam bir Ortaçağ aşığıdır. 21 yaşında Suriye’de 3 aylık yürüyüş turu yapar. British Museum için çalışır, Beyrut’ta Arapça öğrenir. Zeugma’da kazı yaptığı da bilinir. Arabistan serüveni öncesinde British Museum bünyesinde dört yıl boyunca çalışır ve envanterine yaptığı katkılar sebebiyle olsa gerek mesleklerinin arasında arkeoloji de geçer.
İngiliz kaynakları onu maceraperest, asker ve Kral Faysal ile yakından çalışan başarılı ama biraz da fantezileri peşinde koşan bir diplomat olarak tanımlar. Bazıları hayatımda onun kadar tuhaf, fantastik, hayalperest ve cesur tanımadım diyerek tanımlarlar onu. Şair, bilim adamı, kahraman ve utanmaz bir şovmen olduğuna inananlar da var.
‘Bilgeliğin Yedi Sütunu’ isimli fantezi ile gerçek ayrımının zor olduğu kıymetli kabul edilen bir eseri vardır ve bu eserini işte şimdi adını mavi anıtsal plaka ile yaşatan bu Londra teras katında yazmıştır. Burasını ‘yaşadığım en iyi ve kendimi en özgür hissettiğim yer’ olarak anlatır. Konfora karşı çıkan, evine temizlik dahil herhangi bir hizmet istemeyen, gıda maddesi, ısınma sistemi ve sıcak su bulundurmayan, dışarı çıkacağı zaman yıkanan ve yiyen ama mutlaka yanında çikolata bulunduran kişi…
Gerçek ile hayali ayırt etmesinin zor olduğu söylenir ve bu durumun kitaba da yansıdığı düşünülür. Arap ayaklanmasında rolünü de abarttığına inanılır. Çünkü 12 ciltlik Alman savaş raporlarında adi bile geçmez, ancak Arap adetlerine uyması, Arap gibi giyinerek oturup kalkması, bölge coğrafyasını ve insanını benimsemesi Araplar uzerinde etkili olmuşa benzer.
İngiliz kaynakları ayrıca homoseksüel olup olmadığı, yakışıklı prens Faysal ile olan yakınlığı, onun evlendiği gün giyindiği giysileri giyinerek poz vermesi ve hançerini kullanıması aşırı hayranlığı ve sevgisine hep sorgulanır.
Lawrence’ın Araplar için gördüğü rüyası çölde toza döner. Bu kadar çok Türk askeri öldürüp mallarını yağmaladığının pişmanlığı içerisinde Araplara verilen sözlerin de yerine getirilmemesinin sıkıntıları etkisiyle görevinden azledilmesi talebinde bulunur ve İngiltere’ye geri döner. Fantezisi yarım mı kalmıştır?
Eve dönünce şövalyelik ünvanı verilmek istenir ama o reddeder. Halbuki kralların istekleri yerine getirilmez mi? Büyük cesaret olarak algılanır.
Paris Barış Konferansı’na Arap delegesinin katılması sağlar, tabi ki bu Faysal’dır ve orda çevirmenliğini yapar. Ancak, özellikle Fransızlar kendisinin hangi tarafta olduğundan şüphe duyarlar. Araplara verilen söz için kendi ülkesini utandırmaya çalışır. Sonuçta olmayan bir ülke olan Irak yaratılır, biz Türkiyelilerin tarih derslerinden çok iyi bildiğimiz gibi bu ‘masada çizilerek oluşturulan bir ülke’dir ve ilk kralı Faysal olur. Kendisi de sinirsel çöküntü yaşar. Çektiği acıların, Araplara haklarının verilmediği düşüncesi ve savaşın yarattığı travmanın ona çok ağır geldiği düşünülür.
En sonunda takma isimle hava kuvvetlerine katılır. Sonunda da bu Türkleri aşağılayan bir üslup ile anlatan, Arapların aşkı ve Arap aşığı, İngilizlerin kahramanı bey 46 yaşında bir motorsiklet kazasında öldü. Hayatı da 1962 yılında David Lean için kaynak olur, filmi de çekildi. İşte, Peter O’toole burda karşımıza çıktı.
Lawrence 20. yüzyılın ilk ünlüsü kabul edilir ama yoksul ve mutsuz bir çocukluk geçirir. Çocukluğundan beri hem fiziksel ve hem de entellektüel sınırlarını zorladığı, oruç tuttuğu, acı eşiğinin çok yüksek olduğu gibi sıra dışı özelliklere sahiptir. Lisans eğitimi sırasında haclıların izinden gitmeye kendini adar. Suriyeye gider misyonunu tamamlar Oxford’a döner, eğitimini büyük bir başarı ile tamamlar. Hatta Karkamış’a arkeolojik kazı yapmak için de o gönderilir.
Londra seyahatinizde mutlaka gideceğiniz Parlamento Binası civarında dolaşırken bu size tanıdık gelecek ismi alçak boylu bir evin üzerinde görürseniz şaşırmamalısınız!
Peter O’toole…onun kıymetli eserlerde oynadığını yazayım son olarak.
Venedik Taciri’nden Hamlet’e Sheakespeare eserlerininden dindarlarının riyakarlıkları ile alay edilen Bernard Shaw eserlerine kadar…
İzlemek de güzel ama okumak daha yakışır bu eserlere…