Türkiye bu sene çok sıcak bir yaz geçiriyor.. Hüzünlü coğrafyalara ev sahipliği yapan ülkemizde sıcak yaz,  gün gelmiyor ki acı haberlerle içimizi yakmasın, acıtmasın.. Şehit haberleri, terör, patlamalar, kazalar.. Çok buruk geçti bu yaz.. Ve sonbahar tüm hüznüyle kapıda.. Yazlıklar boşaldı, rüzgar uğultusuyla esmeye başladı.. Sarı yaz, sararmaya yüz tutan yaprakları, kuruyan çiçekleriyle kışın gelişini haber veriyor..


Yaz aylarının hızının kesildiği günlerde, M.Ö 3 binli yıllarda Orta Anadolu’da Çorum kenti yakınlarında büyük bir imparatorluk kuran Hititler’in antik başkenti Hattuşa’ya uzandım.. Bodrum’dan Ankara’ya, oradan da karayoluyla Alaca’ya gittim.. Uçakla masmavi sularla havalandığım Bodrum-Milas Havaalanından İç Anadolu’ya  altımızda uzanan bozkırlarla  girdik.. Yemyeşil , masmavi doğa örtüsünden sonra komando kıyafeti desenlerinin benzeri  uçsuz bucaksız coğrafya beni şaşırtmadı desem, yalan olur.. Sarı ve soluk yeşilin her tonu altımızdan kayarak Ankara’ya indik..


Ver elini Alaca.. Çorum’a bağlı 25 bin nüfuslu bu sevimli ilçe, Hititlerin başkenti Hattuşa , Alacahöyük ‘ün  yer aldığı oldukça önemli bir belde.. Coşkun suları nedeniyle yemyeşil.. Kan sıcakta, insana serinlik ve huzur veriyor..


Hititlerin başkenti Hattuşa’yı bize Boğazköy İlçe Muhtarı Sayın Abdullah Kekilli gezdirdi.. Turistleri taşıyan önü traktör, arkası püfür püfür esen açık hava römorkuyla, Hattuşa’ya en güzel, en konforlu yolla çıktığımızı söyleyebilrim..


Muhtar Abdullah Kekilli, profesyonel bir turist rehberi gibi 3 yıldır yönetimini yaptığı 1000 nüfuslu beldesi içindeki bu antik kenti bize en ilginç yönleriyle anlattı.


M.Ö 3 binli yıllarda kurulan ve İç Anadolu’dan başlayıp, Suriye sınırına kadar uzanan dev imparatorluğun , M.Ö 17 ve 13’üncü yüzyıllar arasındaki başkenti Hattuşa. Ve  105 yıldır kazılan bir şehir.. Evet bu toprağa gömülü, altında su kanalları, tahıl ambarları, gizli tüneller, tanrı figürleri bulunan bu antik kent, bir asırdan fazla zamandır toprakla buluşuyor .. Ve asrı aşkın kazılar sonunda bile kentin daha yüzde 30’u toprak üstüne çıkmış durumda..UNESCO 1986 yılında Dünya mirasları listesine Hattuşa’yı da ekledi..


Kent aşağı ve yukarı şehir, Büyükşehir, Yazılıkaya gibi değişik bölümlerden oluşuyor.. Kazılarda, bu bölgede 5 kültürün yaşadığı ortaya çıktı.. Bunlar Hatti, Asur, Hitit, Frig- Galat, Roma veBizans..


Tarihle, antik kentlerle ilginiz nedir, nasıldır bilemem.. Ancak yazın bir yere kapanmaktansa, gezmeyle bitmeyecek tarihi köşeleri keşfetmek bulunmaz bir fırsat.. Hattuşa, Alacahöyük ve Boğazköy bu fırsatlardan bazıları..


Muhtar beyden öğrendiğimiz kadarıyla 1980’lerin sonu,1990’larda  buraya günde 40 turist arabası geliyormuş.. Bu yıl ise ekonomik kriz nedeniyle günde 2 otobüs gelirse, ne büyük şans .. En fazla gelenler  Avrupa’dan İtalyanlar.. Uzak Doğu’dan ise Japonlar.. Biz oradayken iki otobüs dolusu Japon turist Hattuşa’yı karış karış geziyordu..


Hattuşa, çivi ve hiyeroglif tabletleriyle ünlü bir belde .. 10 binden fazla tablet, bugüne kadar çıkartılmış ..Hititlerle, Mısır firavunu arasındaki ünlü Kadeş savaşının anlaşması da bu tabletler arasında.. Kent, etrafını saran 10 metre ve 6 metre genişliğindeki iki ayrı surla korunmuş .. İçinde 9 bin asker ile kral ve asiller yaşamış.. Kral ve ailesi, kentin en üst tepesindeki özel  bölgede kalmış... Hititler, yaşadıkları sürece binden fazla tanrıya tapmışlar.. Kentin birçok bölümüne tapınaklar hakim.Bunların kalıntıları gün gibi ortada.. Her fethettikleri yerin tanrısını da beraberlerinde getirmişler..Hava Tanrısı Teşop ile Güneş Tanrısı Arinna bunlardan en önemlileri..


Kentin yukarı şehir denilen bölümünde tapınak ve kutsal alanlar var. Güneyden çevrilen surla donatılmış ve sur üzerinde 5 kapı bulunuyor.. Kentin en yüksek noktasında bastion ile sfenksli kapı bulunuyor. Kral Kapısı ve Aslanlı kapı bunlardan en önemlileri ve karşılıklı duruyor..


Hattuşa’da bir taş var ki görülmeye değer.. Kızgın güneş altında pırıl pırıl parlayan, koyu zeytin yeşili bir metreküplük bu taşın nereden, nasıl, ne zaman geldiği, ne işe yaradığı bilinmiyor.. Ancak kızım ile elimizi değdiriyoruz.. Bize huzurlu bir ferahlık veriyor.. Muhtar Bey, bu taşın dilek taşı olma olasılığının yüksekliğinden söz ediyor.. Bir başka teori ise taşın meteor taşı olduğu.. Veya Mısır Firavunu Ramses’in hediyesi oluşu..


Hattuşa’nın ziyaretçileri arasında İngiliz tahtının veliahtı Galler Prensi Charles’dan tutun da Japon  Prensine, Bülent Ersoy’a kadar sayısız ünlü isim var..


Hattuşa bir açık hava müzesi.. Bu sene kazı yapılmıyor.. Almanlar burada büyük kazılar yapmış..4 bin yıllık çanaklar, göz alıcı.. Dev çanakların 2 bin  litre su aldığı saptanmış.. Şehir 7 kilometrelik surla çepeçevre sarılmış.. Burada kullanılan taş mimari tekniği ve yüzlerce metre aşağılardan dere-tepe aşıp, su getirilmesi bugün bile çözülememiş bir mühendislik harikası..


Hattuşa’daki 3 saatlik gezimiz hayretle dinlediğimiz tarih bilgileriyle sona ererken, ikinci durağımız Yazılıkaya oluyor.Burası küçük ancak daha canlı bir yer.. En büyük anıt tapınak.. Ünlü 12 yeraltı  tanrısı heykeli karşımızda ..Tarih kitaplarında, kart postallarda gördüğümüz tüm Hititlere ait figürler burada..


Hititlerin en çok korktukları, hastalık , iç savaş ve casuslukmuş..
Bir teoriye göre Hititler, sanıldığı gibi Asya’dan değil, Avrupa’dan gelen bir kavimin kolu.. Ve Kadeş Savaşından sonra, savaştan zaferle dönen Komutanın, yeğeni Kral’ın kıskançlığı nedeniyle çıkan iç karışıklık Hititlerin sonu olur.. Geldikleri gibi sessizce nereye gittikleri bilinmeden tarihten silinir, giderler..


Giderler ancak geride de müthiş bir kültür, tarih, askerlik  birikimi bırakarak..


Ve gizemli tarihleri hala 105 yıldır araştırılıyor..


Ankara’ya gelin ve Hattuşa’yı mutlaka gezin, görün.. Bu arada 45 dakika uzaklıktaki Çorum’a da uğrayıp, nefis leblebilerinin tadına bakın.. Pişman olmayacaksınız..