Arjantin'de, İspanya'da, Şili'de ya da Portekiz'de hep sosyaldemokratlar sordu "askeri cuntaların hesabını"! Bu ülkelerdeki "üniformalı diktatörler" sosyaldemokratlar tarafından hakim karşısına çıkarıldı.
Türkiye de geçmişiyle hesaplaşmakta!
Türk toplumu ilk defa yaşıyor bu derece çetin bir hesaplaşmayı. "Kendilerinden hesap sorulanlar şaşkın", "hesap soranlar elbette deneyimsiz" ve toplum olan biteni izlemekten "yorgun".
"Adalet herkese lazım" cok doğru!
12 Eylül mahkemelerinde rahmetli babam Demirtaş Ceyhun, Aziz Nesin ve diğer yazar arkadaşları ile ayakta dururken üzerindeki üniformalarına ve anti-demokratik yönetimlerine güvenen askeri hakimler "sen" diye hitap ederken "keyifle aşağılamaktaydılar" babam ve diğer aydınları. "Nasıl bir aşağılık kompleksine sahiptiler?" bilemem!
Türkiye çok çekti geçmişte!
Kendi başbakanını asan ülke olmak ne utanç verici bir durumdur! Adnan Menderes güçlü iken önünde "iki büklüm olanların" idam sehpasında son nefesini verene kadar ona ettikleri zülmü kelimelerle anlatmak imkansızdır. Adnan Menderes'e hakaret ederken "kendi kendini tatmin eden" zavallı şahsiyetsizler akıllarınca "iktidardaydılar". Ancak işte böyle kısa sürüyor "zulmün iktidarı". Bugün tüm Türkiye anıyor Adnan Menderes ve iki bakanını ve de lanetliyor "kendi başbakanlarını böylesine haince asanları"!
Aynı şekilde boşuna değil Türkiye'de "Ergenekon" ya da "Balyoz" tanımlamaları. Türkiye geçmişi ile hesaplaşıyor. Elbette "kurunun yanında yaş da yandığı oluyor". Keşke olmasa!
Keşke geçmişte "biz kralız havasında adaleti ayaklar altına alanlara da adaletin tüm adiliyeti sunulabilinse".
Ancak tüm "hatalarıyla ve günahlarıyla geçmiş ile hesaplaşma" gerçekleşmekte.
Düşünün dünün Türkiye'sini. Bebek'te oturan babamlar bir gün geceyarısı aşırı gürültü koparan birilerini şikayet ettiklerinde polis kılını bile kıpırdatmıyor. Bunun üzerine babam yarım saat sonra Bebek Polis Karakolu'nu "Demirtaş Albay" olarak arayıp polisleri de paylayarak "derhal gürültünün kesilmesini" emrettiğinde tüm polisler seferber olup gürültüyü çıkaranların kutlamasına son verdirtiyorlar. İşte 2002 öncesi yılların Türkiyesi!
O günler artık geride kaldı! Hiç bir makam TBMM'nin üstünde olamaz. Demokrasilerin olmazsa olmazıdır bu!
Demokrasilerde "herkes hesap verir". "Vay efendim komutan nasıl mahkemeye çıkarılırmış?" diyenlere şaşmamak elde değil! "Komutanlar da vatandaş" ve tüm vatandaşlar eşit değil mi? "Suç işleyenden hesap sorulur".
Türkiye'de sosyaldemokrat geçinenlerin hala "cuntacıları savunması" ya da "uyduruk Oslo belegeleri" ile geçmişe kıyasla görevini demokratik bir ülkeye yaraşır şekilde yapan MİT'i eleştirmeleri gerçekten Türkiye için hazin bir durum. Oysa en başta sosyaldemokratların talep etmesi gereken gelişmeler olanların çoğu.
Evet Türkiye geçmişi ile hesaplaşıyor ve demokratikleşiyor ve de inşallah "bir ilk olduğundan kolay olmayan bu dönemin" sonunda demokratik bir toplumda yaşamanın tadına varacak Türkiye'nin insanları.
Peki ya KKTC?
"Ergenekon" konusunda geçmişi ile hesaplaşan Türkiye'de bakalım sıra ne zaman KKTC'ye gelecek? Geleceği kesin! Belki de geldi. Belli oranda son aylarda yaşadığımız gelişmeler belki de bu hesaplaşmanın ilk öncü titreşimleri mi? "Hanedanlar yıkılıyor", "partiler kimlik değiştiriyor" ve daha düne kadar Ankara'nın emrinde "siyaha beyaz" diyenler bugün "Ankara'yı ya da MİT'i şikayet" ediyorlar.
Eskiden "kavgalı olduklarını bile" Girne'de "Sivil İşler'e" gammazlayıp "KKTC düşmanı" diye çamur atan malüm iyi tanıdığımız ve de aramızda gezen muhbir gazeteciler bu konuda "işsiz kalmış" durumdalar. Çünkü demokrasilerde bu işlerde ya "Siyasi Şube" ya da istihbarattan sorumlu kurumlar bakarlar! Geçmişte "Albay'ların" yanından yalakalık yapıp bir çok masum insanın hakkında "iddialarda bulunan gazeteci müsvettelerinden de" hesap sorulacak mı acaba?
Ne dersiniz "yoksa KKTC geçmişiyle hesaplaşma başladı mı?" AK Parti bu konuda kararlı galiba!