Vefalı olduğumuz da, gelişkin takdir duygularına sahip bulunduğumuz da pek söylenemez, malum. O nedenle, devlet büyüklerinin ya da yakınlarının adlarının sağa sola verilmesinin vefa ya da takdir duygularıyla bir ilgisinin olmadığına inanırım. Çoğunluk da herhalde böyle düşünür.

 

“Dönemsel” olduğunu fark etmedikleri kudretinden ötürü devlet büyüğüne ya da yakınına payeler dağıtanlar da, adlarını mahalleye, okula (üst geçide bile) verenler de her dönemde oldu bu memlekette. Olacaklar da. Engelli çocuğunu okuluna sırtında getirip götüren annelerle dolu ülkemizde Semra Özal’ı “yılın annesi” seçmişlerdi. Kenan Evren adını taşıyan dünya kadar mahalle, bulvar, okul adı bilirim.

 

Hep kudret sahiplerini takdir eden bir güruh var, demek ki. “Vefa” diye bir şey varsa, en çok bu güruhta mevcut bu duygu, öyle anlaşılıyor. Takdir etmemek de elde değil. Ama uzun süreli bir duygu olmadığı da ortada bunun. Sonradan bu adların konuldukları yerden söküldükleri ya da silindikleri biliniyor. Yeni “kudretli” için yer açılması lazım haliyle.

 

Yeni kudretli bilmez mi bunu peki? Önceki örnekler bir hayli çok çünkü. Ben, bu nedenle “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, annesinin adının bir okula verileceğini önceden biliyor muydu?” diye düşünüyorum. Erciş Atatürk İlköğretim Okulu’nun adı aynı zamanda başbakanın anesinin de adı olan “Tenzile Ana” olarak değiştirildi biliyorsunuz.

 

Kimin annesi için olursa olsun, tüm anneler bu tür bir iltifata, hem de fazlasıyla layıktırlar, kuşku yok buna. Tenzile Ana’nın da, sadece anne olarak bile bunu hak ettiğini düşünürüm. Çünkü hiç bir anne benim için “al da git” denecek kadar önemsizleştirilen bir “nesne” değildir. Olamaz da. O nedenle bu saygıdeğer hanımefendinin adının bir okula verilmesinden kişisel olarak duyduğum bir rahatsızlık yok. Ben o “güruh”la ilgiliyim.

 

O güruh, başbakanın göstermeyi çok sevdiği “mütevazılığını” da, halk yanlısı “modelliğini” de zedeleleyen bir iş yapmış, anlaşılan. “Sizi övenin yüzüne toprak atın” diyen bir peygamberin, en azından bu öğüdünün başbakan tarafından dikkate alınması gerekirdi diye düşünüyorum. Hayatında karşılığı yoksa kişinin, kimi düşünceleri savunmasının ne anlamı var?

 

Annelerimiz tüm kızgınlıkların ilk “nesnesi” durumundalar. Bize kızanlar, en çok annelerimizi hedeflerler. O kadar açıktırlarki anneler buna, canımızı yakmak isteyenler en değerli yanımıza,yani onlara vururlar. Bu nedenle ben başbakan olsam, beni sevmeyenleri de düşünerek annemi kızgınlıkların hedefi yapacak bir “figür” haline getirsinler istemezdim. Oluyor çünkü bu. Başbakan bile kızdığı zata “al ananı da git” demedi mi? Bu fırsatı kendi elimle veremem doğrusu. Bana duyulan kızgınlığın annem üzerinden iletilmesine yol açamam.

 

En acısı da, çok değil, bir süre sonra bu adın da değiştirilecek olması ihtimalidir. Küfürden ağırdır bu. Kimileri sahte takdir duygularını gösterecek diye annelerin ileri sürülmesinin en yaralayıcı tarafı budur. O nedenle, olacağım falan yok tabii ama, başbakan olursam ilk işim bu konuda kendimi koruma altına almak olacak. Heykelimin de dikilmesini istemem. Doğanın en güzel süslerinden biri de olsa, kafama pislemelerinden hoşlanacağımı sanmıyorum kuşların.

Başbakan Erdoğan, -eğer önceden haberi olmuşsa-, keşke bu durumu mütevazı görünme fırsatına çevirseydi. Talep sahiplerine teşekkür edip, annesinin adının, en azından bu okula konmamasını isteyebilirdi. Takdir duygularını ifade etmenin, takdire muhatap olanın en değerli aidiyeti üzerinden yapılmasının, bir gayretkeşlik olduğunu anlatması da yerinde olurdu. Bu tür makamlar, alçakgönüllülüğün sergilenmesi fırsatı veren yegane yerlerdir.

 

Ancak başbakan, bilmiyorsa bile medyadan duymuştur sonra, gereğini yapabilirdi. İhtiras, ikbal beklentisi, dalkavukluk gibi her biri ciddi insani kusurlar olan tutum sahiplerine ders verebilir, bu alanda öncülük yapabilirdi.

 

Annesini herhalde severdi başbakan. Bu sevginin özel bir sevgi olduğunu anlatabilseydi keşke. Ben anne sevgisinde bencil olmak gerektiğine inananlardanım. Kimse benden fazla sevmesin diye ne şarlatanlıklar yapmışımdır çocukluğumda anneme, bilseniz. Bu o kadar güzel bir sevgidir ki, anne figürü bir okul tabelasından daha şık durur bir çocuğun yüreğinde.

 

Bana kızanın, öfkesi bana yönelmelidir. Annemin tabelada yazılı adına sıkılmış yumruklarla kızgınlık kusulmasına tahammül edemem. Anne, kimsenin takdir duygularının maşası değildir. Her anne gibi saygıdeğer olan Tenzile anneye saygı, sevgiye eyvallah. Kuşkusuz hak etmiştir. Hangi anne hak etmez ki? Ama onu sahte takdir duygularının aracı yapmaya, işte ona, hayır.

 

Hiç kimsenin, dalkavuğun, yandaşın, çıkarcının, “anamızı alıp gitmesine” izin vermeyelim.

 

Bilmem anlatabildim mi sayın Başbakan?