Suriye meselesi giderek bir Türkiye meselesi haline dönüşüyor. PKK'nın uzantısı olarak kabul edilen PYD'nin Suriye'de bazı yerleşim birimlerinin kontrolünü eline geçirmesi, resmi binalara PKK bayraklarının asılması ve Kürt yetkililerin Türkiye'nin toprak bütünlüğünü de ilgilendiren bazı açıklamalar yapması üzerine, Ankara teyakkuz durumuna geçmiş durumda. Toplantı üstüne toplantı yapılıyor, bir yandan iç siyasette oluşan muhalefete karşı savunma stratejileri oluşturulurken, bir yandan da dış politikada nasıl bir strateji kurgulanacağı tartışılıyor.
İçinde bulunduğumuz konjonktür gerçekten oldukça zor. Dışişleri bakanı Davutoğlu'nun da dediği gibi son 100 yüzyılın en büyük değişim ve tasfiyesi yaşanıyor. Ortadoğu haritası yeniden çiziliyor, halklar, sınırlar, rejimler büyük bir altüst oluşun içinden geçiyor. Türkiye açısından hem çok riskli, hem de fırsatlar barındıran bir dönemdeyiz. Kürt meselesi çok ciddi yönetilmesi gereken bir süreçte. Büyümek de küçülmek de, savaşmak da barışmak da, iyileşmek de kötüleşmek de mümkün.
Ülkemizin Suriye hattından en son gelen haberler sınıra sevkiyat yapıldığı yönünde. Nitekim Başbakan Erdoğan yanı başımızda PKK çizgisinde kurulacak bir devlete izin verilemeyeceğini ve buna müdahale edileceğini söyleyerek konuya nasıl bakıldığını açıkça ifade etmişti. Böylece Suriye meselesinin neden 'iç işimiz' olarak algılandığı da anlaşılmış oldu. Üstelik gelinen noktada iç işlerimiz Suriye'den ibaret değil. Irak, Lübnan, İran, İsrail ve Kıbrıs da iç işimiz statüsünde. Ortadoğu'da böylesi deprem varken bizim de sallanmamız kaçınılmaz. Konuyu kısaca değerlendirelim.
1- Suriye meselesinin gün gelip Türkiye açısından bir Kürt meselesine dönüşeceği bilinmez bir durum değildi. Aksine başından beri meselenin bu olduğu sadece iktidar tarafından örtülü, muhalefet tarafından açık biçimde dile getirildi. Kısaca sürpriz bir durum yok. Bundan aylar önce Türk hükümetinin Suriye konusunda neden bu kadar aceleci ve en önde olduğu konusunda bir analiz yapmış ve 'Suriye neden bu kadar gündemimizde başlıklı yazımda 6 ayrı neden yazarak son maddeyi şu şekilde bitirmiştim.'Esad yönetimi göründüğü kadarıyla artık ne yaparsa yapsın Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyamayacak noktada. Bunun en ciddi yan etkisi ise Kürt bölgesinin ayrılması ve Kuzey Irak ile bütünleşmesi. Bu bakımdan Suriye'de istikrarı ve bütünlüğü sağlayacak bir yönetimin kurulması şu an en önemli ihtiyaç. Esad aşırı güçlü olduğu ve halkına silah doğrulttuğu için değil, güçsüz olduğu ve halkına karşı silah kullanmak zorunda kaldığı için artık istenmeyen lider'. Türkiye açısından en kötü senaryo filmin uzamasıydı. Şu anda da kaybedilen her dakika sorunun biraz daha büyümesine neden oluyor.
2- Türkiye süreç başladığında yani bundan yaklaşık 1,5 sene evvel Esad'ın gidebileceğini öngördüğünden ciddi bir strateji değişikliğine gitti. 'Kardeş Esad' figürü hızla kötü adam ilan edilerek, Suriye'de Esad sonrası düzene yatırım yapılmaya başlandı. Muhaliflerle görüşüldü, Esad'ın devrilmesi yönünde giden süreçte aktif tavır alındı. Esasen zaten Türkiye'nin önünde zaten iki seçenek vardı ya Esad'ı destekleyecek, yani Rusya, Çin ve İran'ın yanında yer alacak, ya da Esad'ın karşısında yer alarak Batı blokuyla birlikte davranacaktı. Bugün Rusya bile Esad'ın gitmesi gerektiğinden bahsediyorsa yanlış bir seçim yapıldığından söz edilmez. Ancak mesele artık bundan sonraki süreci şekillendirebilmekte. Burada yapılacak bir hata önceki kazanımların kaybedilmesine yol açabilir. Esad'ı devirmekten yana tavır aldığımıza göre ondan sonra neyin geleceğine dair bir fikrimizin de olması gerekir. Zira Esad sonrası Suriye'de elimizde hem Kürt, hem de Alevi - Nusayri bombası olacak. Bu bakımdan Suriye'nin sadece toprak bütünlüğünün korunması değil, Suriye devletinin hızla inşası da Türkiye açısından hayati bir öneme sahip.
3 Bu sürecin başından beri Esad'ın Kürt kartını oynadığı herkesin malumu. Şu anda da Kürt bölgesini özellikle tahrik edip Türkiye'nin kendi safına geçmesini sağlamaya çalışıyor. Türkiye Kürt meselesine askeri kontrol yerine, siyasi dengeler ve ekonomik-kültürel bağlar üzerinden bakmaya alışmalı. PKK ya da PYD çerçeveli gözlüklerin Türkiye'nin Kürtlerle birlikteliğine engel olmasına izin vermemek gerekiyor. Zira Türkiye ile Kürtlerin kardeşçe beraberliği sadece bu iki halkın değil, tüm Ortadoğu'nun kaderini çizebilecek kadar önemli ve kutsal bir hedeftir.
(Akşam gazetesinden alınmıştır)