Dövme yaptıranlar kızmasınlar ama, bedenin, üzerine her şeyin nakşedildiği bir tablo gibi kullanılmasına pek alışabilmiş değilim ben. Kişi, kendince çok anlamlı ya da çok önemli gördüğü simgeleri bedeninde taşımayı istemiş olabilir elbette. Kim ne diyebilir?  Ben yine de bedenin doğal renginin üzerinde çok yapay kaldığını düşünmeye devam edeceğim o simgelerin.


Pek de estetik gelmiyor bana ayrıca. Kolunun neredeyse yarısını amblemlerle, simgelerle kaplatanlar da, doğal beden renklerinin kıymetini bilmiyorlar, bana sorarsanız. Kimilerinin bedenlerinin en görülmez ya da kolayca görülemeyecek yerlerine de dövme yaptırdığını biliyorum.
Yani gazetelerde, televizyonda rastlıyoruz. Yoksa kimse bana özel olarak gösteriyor değil o en görülmez yerde olan dövmelerini .


“Kimse görmeyecekse ta oralara kadar neden dövme yaptırıyorlar?”
dedi bir arkadaşım. Kafa patlattığım bir mesele değildir ama, hiç düşünmeden “öylesi daha iyi. Hem beceriksiz ressam elinden çıkmış iki ayaklı tablo olarak dolaşmazlar karşımızda” diye karşılık verdim. Sonra başka açılardan da o en gizli yerlere dövme yapılmasının anlamlı olabileceğini düşündüm. Kişinin “özel” gördükleriyle paylaşabileceği bir hoşluktur bu sonunda. “Kalbime yazılı olman yetmez, bedenime de işledim seni” demektir belki de. Muhatabın da gururunu okşar elbette. Bakkal levhasını sırtlamış gibi dolaşanlar için tabii ki aynı şeyi düşünmüyorum.


Demek ki ben, adeta gözümün içine sokulan o kamuya açık dövme sergilemelerinden hoşlanmıyorum. Gizli yapılmalı ne yapılacaksa, sadece muhatabı bilsin, diye düşünüyorum. Hoş olmaz mı? Peki, madem böyle düşünüyorum da, başbakan Erdoğan’a, onun için sırtına yazdığı koskoca dövmeyi, arkasını dönüp, iki büklüm eğilerek üstelik, gösteren o genç çocuğu neden tuhaf karşıladım?


Sırtında olmasındandır belki. Çünkü, bedenimizin görülmesini isteyeceğimiz bölümlerinden değildir orası. Yani en azından mesaj levhası gibi kullanacağımız yerlerden değildir. Plajda olabilir de sokakta dolaşırken görülecek bir yer olmadığı da malum. Ama AKP Kocaeli İl Kongresi’ne katılan AKP’li genç Samet Şengöz, “kamuya kısmen kapalı alan” sayılan sırtına “Büyük Usta” yazısıyla birlikte, başbakanın imzasını kazıtmış. Herkesin görmesinde madem bir sakınca yoktu, kolu dahil daha görünür yere yaptırabilirdi o yazı ile dövmeyi. Çok belli ki bu, “umuma açık” bir gösteri. Hem de kongre kalabalığı içinde, bu “özel” kalması gereken ifadeyi genel bir seyre dönüştürmüş oğlan. Sevgisini belli etmedeki cesareti her türlü takdirin üstünde tabii ki.


Çocuğu başka açılardan da takdir ettim ben. Bir kere dileyenin, dilediği mesajı vermesinin ne kadar mümkün olduğunu gösterdi. Herkes başbakana sevgisini, dileğini, dilekçesini bu yolla duyurabilir belki. Neden olmasın? Tabii, başbakanın bedenimizin, karşılaşacağı hangi bölümlerine hoş görülü davranacağının iyi kestirilmesi şart. Şimdi koca başbakan, göbeğimizin üzerine kazıtacağımız “ülkemizi kalkındıran büyük lider” yazısını, o gencin sırtındaki mesaj gibi hoşgörüyle kabul eder mi? “Yürüyüşüne Hastayım Reis” yazısını koltuk altımıza kazıtmak da tuhaf olur. Kuyruk sokumuna dövme yaptıranlar var, herhalde başbakana mesaj iletmek için orası da pek uygun sayılmaz.


Eskiden sevgimizi çok masum biçimlerde ifade ederdik. Ecevit giyiyor diye mavi gömlek giyenler ne kadar naifmiş meğer. Kafası küçük olduğu halde, Demirel fötrü giyenleri de tanıdım ben. Hiç birinin aklına orasına burasına yazı kazıtmak gelmemiş. Dövme üç bin yıldır var, isterse yaptırırlardı.


Hayatında doğru dürüst bir dilekçe yazmış mıdır Samet adlı o genç bilmiyorum. Kağıda kaleme sevgisi olsaydı belki, sırtı kadar yaratıcı olmazdı kabul, ama meramını hiç değilse sirklere uygun bir gösteriye ihtiyaç duymadan anlatabilirdi.


İçişleri Bakanı İdris Şahin, kendisini karşılarken “seni seviyorum sayın bakanım” diyen kişiye, “sevdiğini nerden bileyim, bir takla at da göster” derken, doğru mu söylüyordu acaba? Seçmenlerini tanıyor çünkü bunlar. O kadar da kızdık Şahin’e.


Başbakan, kendi imzasını genç adamın sırtında görmekten mutlu olmuşa benziyordu, fotoğraflara yansıdığı kadarıyla. Umarım, bir ara fırsatını bulup, “yapma böyle şeyler” demiş, sevginin sırtlara falan değil, kalplere yazılan bir duygu olduğunu anlatmıştır.


Çünkü oğlanın, takdir ettim falan ama, çok onurlu bir şey değildir bu yaptığı. Binlerce insan, egemenlere, politikacılara karşı “inin şu halkın sırtından” sloganıyla mücadele veriyorken özellikle.


Atalar sözü ne güzeldir: Sen eşeksen, sırtına semer vuran çok olur.