Söyledi mi söylemedi mi yakında anlarız ama kimi haber sitelerinde, Irak başbakanının danışmanlarından birinin Kerkük’e, ırak hükümetine haber vermeden giden Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu için “onu tutuklamaya hakkımız var” dediği haberi yer aldı. Bu haberden çok değil yarım saat sonra İran’ın Türk vatandaşlarına vize uygulamaya karar verdiği haberi de geldi.


“Sıfır sorun”
politikasının mimarı bakanın “sıfır bakana” dönüşmesi işte budur. “Ben çok sayıda diplomatik temsilcilik açmakla, bir çok ülke ile de aramızdaki vizeleri kaldırmakla başarılı sayarım kendimi” diyen bir bakandır bu. Bu kadar çok böbürlenmenin, kendisini dev aynasında görmenin bir bedeli vardır herhalde. Bu bedeli ödeyecek tabii ki Türkiye hükümeti. İlk ödemesi gereken de kuşku yok ki Davutoğlu’dur. Bugüne kadar gelmiş geçmiş en başarısız dışişleri bakanı olduğu konusunda artık, kendi partisi içindekiler de dahil, kimsenin kuşkusu kalmadı ayrıca.


Kişisel olarak hep merak ettim, Davutoğlu, nasıl kendisini bu kadar hayal alemine kaptırabilir diye. AKP hükümeti Irak Kürdistanı’na kol kanat gerdiği için yöneltilen eleştirileri
“oralar osmanlı toprağıdır” diyecek kadar geçmiş saplantısı içinde nasıl olabilir bir insan? Davutoğlu bir gençlik fantazisi olduğu belli olan osmanlıcılığının herkes tarafından kabul göreceğine nasıl inandı, gerçekten tuhaftır. Bakanlığının ilk yıllarında İngiliz Milletler Topluluğu’na özenmişliğini, “biz de osmanlı milletler topluluğu oluşturabiliriz” cümleleriyle dile getirdiğinde, “fantazisini” bir gerçek olarak yaşadığına iyice emin olmuşumdur. Ona göre, bir zamanların tüm Osmanlı hakimiyet coğrafyasında hala osmanlıyı özleyenler vardı. Fena halde inanmış buna.


Şimdi bakın, Client State diye bir kavram vardır. Uşak Devlet diye çevrilebilir. Irak, Saddam’dan sonra batı dünyasının akademik/siyasi çevrelerinde böyle tanımlanan bir ülkedir. Haklılık payı da kuşkusuz var. Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu işte bu “uşak devlet”in bir yetkilisinden, deyim yerindeyse, “fırça” yiyor. Kürt bölgesine, Erbil’e yaptığı ziyaretten sonra, Osmanlıcılığının da verdiği bir dürtüyle olsa gerek, Irak merkezi yönetimine haber de vermeden Kerkük’e yaptığı ziyaret yüzünden. Davutoğlu’na “burası babanın çiftliği değil” denmek istendiği çok açık.


Mesele de budur zaten. Davutoğlu’nun da, mensubu olduğu iktidarın da “bölgeyi babalarının çiftliği” gibi gördükleri doğrudur. Ama, Uşak Devlet statüsünde olan ülkeler bile, bu kendini beğenmiş politikaya karşı onurlu tavır almayı biliyorlar. İran onlarca sorunla boğuşurken, ne olursa olsun Türkiye’nin dostluğunu korumaya çalışayım gibi faydacı bir tutum almak yerine, Türkiye’ye olan kızgınlığını Türkiye vatandaşlarına yeniden vize zorunluluğu getirerek gösteriyor. Eğilip bükülmeden tutum almak budur.


Asıl rezillik ise, ABD’nin, Suriye sınırına yığınak yapan Türkiye’ye “fazla ileri gitme” demiş olmasıdır. Washington “Suriye sınırında durumu daha fazla askerileştirmenin doğru olduğunu düşünmüyoruz” dedi, hale bakar mısınız? Obama’nın parmağıyla yanına çağırdığı Davutoğlu için ne büyük bir talihsizlik.


Suriye konusunda herkesten daha çok cevval olan Türkiye’nin, bir çok şeyi öngöremeyen dışişleri bakanı, Esad’ın, kuracağı küçük alevi devletinin sınırları dışında kalan Kürt bölgelerini, hiç çatışmadan kürtlere bırakmasının mantığını da kavrayamamıştır. Esad’ın bunu Türkiye’yi cezalandırmak için yaptığını sanacak kadar da komplocu bir zihniyete sahip. Zaten Kürtlere ait olan o topraklar için, -yeni devletinin sınırları içinde de olmadığından-, “Esad neden savaşsın?” sorusunu kendisine sormuş mudur acaba Davutoğlu. Şimdi iki tarafında da Kürdistan olan bir ülkedir Türkiye. Kürtlerin de elbette tarih sahnesinde artık yerini almaları gerektiğine inanan biri olarak bundan yakınıyor değilim, sadece evindeki “Kürt yangınından” adeta haberdar değilmişcesine, “emperyal” tavırlar sergileyen Türkiye’nin geçmekte zorlandığı deliğe girerken bir de kuyruğuna teneke bağlamasına şaşırıyorum.


Barzani ile yaptığı görüşmede, Suriye’deki Kürt oluşumuna ilişkin olarak
“Barzani mesajı almıştır” yollu tehditvari cümleler kurması hala kuyruğu titretmeme çabası içinde olduğunu gösteriyor Davutoğlu’nun. “Aşiret ağası” diye yıllardır küçümsenen Barzani’den yardım isteyen Türkiye değilmiş gibi davranmak da neyin nesi? Barzani en zor zamanında bile “biz artık Kürt kardeşlerimizle savaşmayacağız” diyebilen bir liderdir, hatırlatırım. Şimdi eli, hem de çok güçlüyken, hem de ABD’nin açık desteğine sahipken, Türkiye’nin isteklerine olumlu yanıt vereceğine kim inanır, hayalci dışişleri bakanları dışında.


Türkiye burjuvazisi devlet yönetmede belli bir deneyime sahipti. Kır burjuvazisinin temsilcisi durumundaki AKP iktidarının ise (türevlerinin de tabii) sadece “cemaat yönetmede” ustalıkları vardır, bilinir. Bu ustalık(!) devlet yönetmeye yetmedi. Beceremediler. Bir sosyalist olarak buna üzülecek değilim kuşkusuz, ama bunların eline devlet mevlet verilmemeliydi diye düşünüyorum nedense.


“Komşularla sıfır sorun politikası”nı dilinden düşürmeyen Türkiye Dışişleri Bakanı gerçekten her şeyi sıfırladı.


Kendisini de.