Geçen pazar günü Rusya Federasyonu\'nda başkanlık seçimleri yapıldı. Seçim sonuçlarına göre Başbakan Putin 3. dönem Devlet Başkanlığı\'na seçildi. Rusya\'da seçime katılma oranı yüksek gerçekleşti. Seçim gözlemcileri bazı bölgelerde şüphe uyandıracak sonuçlar alındığını iddia etmelerine rağmen, Putin kullanılan oyların % 60\'ını aldı.
Aylardır başta Moskova olmak üzere bazı kentlerde Medvedev-Putin değiş tokuşu üzerine gösteriler yapılmakta. Rusya\'da da Arap Baharı\'ndan esinlenerek demokrasi talepleri dile getirilmeye başlanmıştı. Putin, \"gösterilerin batı kışkırtması olduğunu, gerçekte Rus halkı beni istemezse bir an olsun kalmam\" demişti. Seçim sonuçları belli olduktan sonra, Putin\'in zaferini gözyaşları içinde kutlaması, sürecin beklenenden daha çetin geçtiğinin ifadesiydi.
Putin\'in ikinci dönemi zorlu geçeceğe benziyor. İç siyasette, demokrasi ve meşruiyet sorunu sürekli tartışılacak. Dolayısıyla yerel, bölgesel ve küresel sorunlar için yeni siyaset tarzı ortaya konmak zorunda. Şimdiden dünya Rusya\'dan ABD\'yi dengeleyecek bir siyaset beklentisi içine girmiş bulunuyor.
Ortak siyasi, ekonomik ve kültürel alanlara sahip olduğumuz Rusya ile ilişkilerimiz büyük bir önem kazanacak. Bu temelde ilişkiler rakip veya rekabet ekseninde gelişecek. Tarih iki milleti uzun bir zaman diliminde rakip hale dönüştürmüştü.
SSCB ve Türkiye Cumhuriyeti\'nin kurulmasıyla birlikte iki ülke arasındaki ilişkiler yeni bir boyut kazandı
Sovyetler Birliği 1919-22\'de ki milli mücadelemize önemli destek vermiştir. Ayrıca Sovyetler Birliği, sanayileşme ve tarım alanlarında teknoloji transferi, kredi sağlamada Türkiye için batı ülkelerinden daha önemli ve ilerdeydi. Örneklemek gerekirse:
1932-1938 yılları arasında Sovyet makine ve teknisyenleri ile Kayseri ve Nazilli tekstil fabrikaları kurulmuştur. Böylece Türk tekstil sanayisinin temelleri atılmıştır.
1934 yılında imzalanan kredi antlaşması ile Birinci Beş Yıllık Plan için gerekli dış kaynak da SSCB\'den sağlanmıştır.
1950\'lerin sonunda Sovyet kredisi ile Çayırova Cam Fabrikası\'nın kuruluşu gerçekleştirildi.
25 Mart 1967 yılında iki ülke arasında imzalanan Ekonomik-Teknik İşbirliği Anlaşması sonucunda 200 milyon Amerikan doları tutarında proje kredisi alındı. Bu krediyle: İskenderun Demir Çelik Tesisleri, Seydişehir Alüminyum Fabrikası, Aliağa Petrol Rafinerisi, Bandırma Asit Sülfürik Fabrikası, Artvin Levha Fabrikası gibi ağır sanayi tesislerin kurulması sağlanmıştır.
1990\'lardan itibaren ticaret, enerji, müteahhitlik ve turizm alanlarında önemli işbirlikleri gerçekleşmiştir.
İki ülkenin tarih kitapları birbirlerine karşı verilmiş en acımasız savaşları yazsa da, artık ortak noktaları dostluk zemininde birlikteliğe dönüştürecek liderlik kadrolarına sahip. Siyaset etme biçimleri itibariyle Başbakan Erdoğan ve Devlet Başkanı Putin\'in birbirine benzer refleksleri bulunmakta. Harbi ve samimi. İki ülke acısından en önemlisi budur.
Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ve Orta Doğu\'da ortaya çıkan sorunları çözmede ortak politikalar üretilebilinir. İki liderin varlığı fırsata dönüştürülmelidir. Sıcağı sıcağına Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ sorununa el atılıp barışçıl bir çözüm üretilebilinir. Her iki ülke de sorunu çözmek için oluşturulmuş Fransa\'nın başkanlığını yaptığı Minsk grubundan başlayabilir. Türkiye, Fransa parlamentosunun sözde Ermeni soykırımını inkârı suç sayan yasa tasarısını ele almasından rahatsız. Her ne kadar Fransa Anayasa Mahkemesi yasayı ret etmiş olsa bile. Bunun en önemli göstergesi, son bakanlar kurulu toplantısında Fransa\'ya yatırımların devam etmesine karar verildi. Başbakan Tayyip Erdoğan Fransa\'nın Minsk grubu başkanlığına itirazını eklersek ki: Fransa yönetimi son kararıyla Karabağ sorununda artık taraf olmuştur. Karabağ sorununda yeni bir süreç başlatılmalı. Türkiye ve Rusya, tarafları bir araya getirip bu sorunu çözebilecek yegâne iki ülkedir.
Ayrıca İran\'ın nükleer sorununda da arabulucu konumunu üstlenmelidirler. Başbakan Tayyip Erdoğan\'ın Tahran\'a yapacağı ziyaret önem arz etmektedir. Suriye sorunu da bu bağlamda ele alınmalıdır. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu\'nun Rus mevkidaşı ile sorunun çözümüne ilişkin yaptığı görüşmeler anlam kazanabilir. Türkiye, Suriye\'de akan kanın derhal durdurulmasını talep etmekte. Anladığım kadarıyla Rusya\'da gelişmelerden hoşnut değil. Rusya, Libya\'da olduğu gibi bir müdahaleye karşı çıkıyor. Ama akan kanın da durdurulmasını istiyor. O zaman sorunun çözümü için Türkiye, İran ve Rusya ortak hareket edebilir. Filistin sorununu bunun dışında tutmamak gerekir.
ABD\'nin kontrolü dışında enerji havzaları konusunda en önemli iki ülke İran ve Rusya\'dır. Türkiye de enerji ulaştırma hatlarına sahip. Bu bir avantaja dönüştürülmelidir
Putin\'in yeniden seçilmesi dünyada yeni bir denge oluşturabilir. Bu konuda en kazançlı çıkacak iki ülke Türkiye ve Rusya\'dır.
(Yeni Şafak)