Mayıs ayının bu günleri ümit ve hüzün arasındadır. 19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal'in liderliğinde Milli Mücadele'nin başlangıcıdır ve tarihimizin önemli kırılma anlarındandır.
19 Mayıs'ta Mustafa Kemal'in Samsuna çıkışıyla başlayan Milli Mücadele her yıl geniş bir perspektifte tarihçiler ve siyaset bilimciler tarafından ele alınıyor.
Bu yıl ki tartışmaların merkezinde hükümetin milli bayramlarla ilgili yeni düzenlemeleri yer aldı ve alacak. Bu tartışmalara girmeyeceğim.
Milletimiz tarihi hakikatler konusunda belirli bir olgunluğa ulaşmış olmasına rağmen henüz bir kısım entelektüellerimiz bu aşamaya gelememişlerdir.
Ümit ediyorum ki gelecekte gayri resmi ile resmi tarih arasındaki fark azalacak ve herkesin ortak bir tarihi olacaktır.
Unutmamak gerekiyor ki bu millet dini bayramlarının hizasına milli bayramlarını da yerleştirmiştir.
Ayrıca bu günler Büyük Kafkas Sürgününün 148. ve Kırım Türklerinin sürgününün 68. yıldönümüdür.
Her şey 1700'lü yıllarda Rus Çarı I. Petro'nun büyük Rus ideali olarak planladığı ve uygulamaya koyduğu "sıcak denizlere inme projesiyle" başladı.
Ruslar Terek nehrini aşarak Kafkaslara girmesi önceleri pek anlaşılamamış olmasına rağmen; sonraları bir asimilasyon politikasına dönüşmesi ilk Kafkas direnişini ortaya çıkartmış. Bu direniş İmam Mansur liderliğinde başlamıştı.
İmam Mansur, 1785-1791 tarihleri arasında Ruslara karşı destansı bir mücadele vermiş. 15 Temmuz 1791'de Osmanlı Ordusuyla birlikte Anapa kalesini savundu. Anapa kalesi düşünce yaralı olarak Rusların eline geçti ve 13 Nisan 1794'de idam edildi.
1828-29 Osmanlı-Rus harbi sonucu Kafkasların kaderi tamamen değişti. Çarlık Rusya'sı işgal ve zulmünü artırmaya başladı. Osmanlı Devleti'ne ilk Kafkas göçleri bu tarihten itibaren başlamıştır.
İmam Gazi Muhammed, İmam Hamzat ve İmam Şamil'in tüm olumsuzluklara rağmen bütün dünyada hayranlık uyandıran destansı direnişleri Rusların zulmünü engelleyememiş ve işgalini sona erdirememiştir.
1859'da İmam Şamil'i Gunip'te esir alan General Prens Baryatinski " Çar'a "Kafkas halklarının önce ezilmesini ve ardından yok edilmesini" tavsiye eden bir mektup gönderdi. O tarihten itibaren bu strateji uygulanmaya konuldu.
21 Mayıs 1864, milyonlarca Kafkasyalının anayurtlarından kopartılışının tarihidir. Bu gün "1864 Büyük Kafkas Sürgünü ve soykırımı" olarak tarihe geçmiştir.
Büyük tarihçi Prof. Dr. Kemal H. Karpat bu konuda: "Kafkas halkları yerlerinden zorla atıldıkları gibi Rus ordusu yavaş yavaş büyük halk kitlelerini denize doğru sürmeye başlamışlar, çünkü öldüremediklerini vapurlara doldurup göndereceklerdi.
Böylece Kafkaslar onların beğenmediği halklardan temizlenecekti. Yakılan köylerin ve öldürülen binlerce insanların haddi hesabı yoktu.
İngiliz raporlarında yer alan ifadeler yürek parçalayıcıydı. Halk, tüm imkânları bitinceye kadar direniyor, mücadele ediyor, savaşıyor, artık çare kalmayınca da, kendilerine tanınan mühlet içinde hiçbir sağlık önlemi olmadan, varını yoğunu terk ederek sahile inmek zorunda kalıyorlardı. Daha yola çıkmadan açlık, sefalet, hastalık ve kitle ölümleri başlamıştı.
Sahilde bindirildikleri gemilerin bir kısmı o kadar çok kişi aldı ki battı; örneğin 2000 yolcu ile yola çıkan Spinks gemisi batınca ancak 200 kişi kurtulabilmiştir.
Samsun ve Trabzon ana çıkış limanlarıydı, bu limanlara gelenler hastalığa tutuldu. Yine İngiliz raporlarına göre her limanda günde ölenlerin sayısı 200 - 300 kişi civarındaydı.
Kafkaslardan o tarihlerde ve ondan sonraki tarihlerde 2 milyon ile 2.200 bin arasında insan göç ettirilmiştir. Bir milyonu yollarda ölmüştür, hastalık, deniz, savaş ...vs. bu korkunç büyük bir rakamdır.
Bu bir soykırımdır, bir vahşettir." diyor.
Stalin yönetimindeki SSCB, 17-18 Mayıs 1944 gecesi geride bir çöp bile bırakılmamacasına Kırım Türklerini hayvan vagonlarına bindirerek insanlık dışı koşullarda Orta Asya, Sibirya ve Ural bölgelerine sürgün etmişti. Bu sürgün esnasında ve varılan yerlerde Kırım Türkleri nüfuslarının yarıdan fazlasını kaybettiler. Yapılan sürgün ve soykırımın yollarda ve varılan yerde yaşanılanların dışında acıklı bir öyküsü var.
Sürgün operasyonu yapanlar Kırım'ın "Türklerden tamamen temizlendiğini" Stalin'e rapor ettikten sonra, Mayıs-Haziran 1944'te Azak Denizi kıyısında bulunan Arabat Dili'ndeki üç köyden Kırım Türklerinin sürgün edilmesi unutulduğu belirlenince bu köylerde yaşayan tüm Kırım Türkleri gemilere bindirildi ve denizin ortasında gemileri batırılarak öldürüldüler.
Yaklaşık 50 yıl sürgünde yaşadılar ve Kırım Türkleri ile ilgili tüm kayıtlar silindi. 1989'da Sovyetler Birliği çözüldüğünde Kırım Türkleri Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu liderliğinde geri dönüş başladı.
Geri dönüş de en az sürgün kadar sorunlu gelişti. Halen yurtlarına dönememiş 150 binin üzerinde Kırım Türkü bulunuyor. Dönebilenler ise bugün haklarının iadesi, ana dilinin ve kültürün geliştirilmesi, ana dilde eğitim ve Kırım'da yerleşim gibi birçok sorunun çözümü konusunda mücadele veriyorlar.
Bayrağı Çarlık Rusya'sından Sovyetler Birliği devraldı ve daha sonra diğerleri. Rusya topraklarında yaşayan Müslüman halkların kaderi hiçbir zaman değişmedi.
Her yıl bu günleri Kafkas halkları ve Kırım Türkleri ile birlikte "sürgün ve soykırım günleri" olarak anmaktayız.
Yeryüzünde vatan olurken anavatan olan tek toprak parçası Türkiye'dir. 19 Mayıs, bu sürecin önemli anlarındandır.
Bu millet, Tuna, Terek, Dicle ve Nil havzalarındaki öykülerden inşa oldu.
(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)