Sirkeci Garı’ndan Marmaray’a yetişmeye çalışırken veya içinde kurulan yöresel gıda pazarını gezerken bu garın tarihin ciddi olaylarına ve şahsiyetlerine ait önemli hatıralar beslediğini hatırda tutmak gerekir.

Sanayi Devrimi ve buharlı makinenin icadı pek çok sanayi dalında makineleşmeyi ve üretim artışını sağladı ve bir de ulaştırma alanında da o zamana kadar görülmemiş imkanlar ortaya çıkardı.

Osmanlı Devleti de bu alanda meydana gelen gelişmelerden yararlanmak istedi ama sermaye ve teknik kapasite sorunları sebebiyle yerli ve daha çok yabancı özel sermaye sahibi girişimcilere imtiyaz vererek ulaştırma alanında meydana gelen bu yeniliği Osmanlı topraklarına getirmek zorunda kaldı. Sultan Abdülaziz, Ali ve Fuat paşalara demiryolu projesi hazırlattı.. Zira zamana göre çağdaş bir ulaşım yöntemi olarak kabul edilen tren yolculuğu hem ticaret hem de askeri alanda faydalıydı; mallar ve özellikle çabuk bozulan tarım ürünleri uzak mesafelere daha kolay ulaştırılabiliyordu ve daha da önemlisi asker sevkiyatı daha kolay ve kısa zamanda gerçekleştirilebilir hale gelmiştir.

Modern ekonomi tarihinin ilk krizi olarak kabul edilen 1870’li yılların krizi aslında üretim fazlasından ortaya çıkmıştı ve bazı fabrikalar ürün fazlalığı ve fiyatların düşmesi neticesinde satış gelirlerinin maliyetlerinin altında kalması sebebiyle kapanmıştı. Bazı demiryolu şirketleri de ya kapanmış veya kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. İşte bu dönemde Avrupalı sermayedarlar hammadde kaynaklarına ve nihai mallar için pazarlara ulaşmak amacıyla Osmanlı pazarına ilgi duymaya başladılar ve demiryolu imtiyazı başvurular arttı. Başta İngiliz ve Fransız olmak üzere Avusturyalı, Belçikalı ve Alman sermayedarlar demiryolu yatırımlarıyla PAYITAHT’a teklifler sunmaya başladılar.

1865 yılında Kral olan ve Avrupa’nın en çok gezen kralı olarak bilinen II. Leopold 1860 yılında henüz veliaht prens iken İstanbul’u ziyaret etmişti. Kendisinin ticarete yatkın olduğu, topraklarını genişleterek sömürgecilik faaliyetinde bulunduğu, ülkesini zenginleştirme gayreti içinde olduğu bilinmekteydi. "Daha büyük, daha güçlü ve daha güzel bir Belçika” emeline uygun olarak Osmanlı Devleti’nde yapılacak en iyi yatırımın da demiryolu alanında olabileceğini biliyordu.

Belçika’nın Osmanlı Devleti’ndeki ekonomik faaliyetleri ve demiryolu projesi Belçika’nın İstanbul büyükelçisi olan Maurice Hirsch Bey ile 1869 yılında başladı. Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’da son bulacak ilk uluslararası demiryolu projesini gerçekleştirmek için Osmanlı Sultanından imtiyaz aldı. Bu imtiyazın ardından da daha sonra “Orient Express” olarak adlandırılacak hattın kurulmasına dönük olan Georges Nagelmackers tarafından kurulan Compagnie des Wagons-Lits’in temelleri 1870 yılında atıldı. Tren aslında Avrupa’yı doğuya bağlayan bir tren seferiyken ilgi çeken lüks bir seyahat ile bütünleşmişti.

Bu tren Osmanlı Devleti’nin son dönemine damgasını vuran şarkiyatçı (Orientalist) denilen, doğuyu merak eden ve aynı zamanda eğlence ve macera arayan Avrupalı zenginlerin ve soyluların seyahat ettiği raylar üzerinde hareketli ve aşırı lüks bir saray olarak kabul edilirdi. Bazı tarihçiler Şark Ekspesi’nin hayata geçirilmesini Avrupa Birliği’nin oluşturulması açısından Amsterdam ve Maastricht anlaşmalarından çok daha önemli görürler ancak bu satır aralarında kalan bir ifade olmaktan öteye gidemez.

Seyahatin ilk seferi 1883 yılının 4 Ekim günü, yani 139 yıl önce bugün yapıldı ve bu seferle Paris-İstanbul seyahat süresi 64 saate indi. Gazeteci yazar Edmond About ilk yolculuğunu anlatırken “Mis gibi kokan çarşaflar, her gün ancak en şık evlerde rastlayabileceğiniz bir ihtimamla değiştiriliyordu” diye yazdı. Trenden zengin ve lükse düşkün şarkiyatçıların ve soyluların yanında Alman İmparatoru 2. Wilhelm ve Bulgaristan Prensi Ferdinand gibi devlet adamları da seyahat etmişti. Amerikalı yazarlar John Dos Passos ve Ernst Hemingway, İngiliz yazarlar Agahta Christie, Ian Fleming, Graham Grene ve Eric Ambler ve Sherlock Holmes da Orient Express seyahatinin büyüsüne kapıldılar, tren eserlerine ilhan verdi. Alfred Hitchcock imzalı filmler de çekildi.

Şark ekspresi çok ünlüydü ve pek çok zengin Avrupalı tarafından tercih edilmekte, diğerleri için ise merak konusu olmaktaydı. Hatta, 1913 yılında Paris ile İstanbul arasında ilk uçuş gerçekleştirildiğinde dahi tren Avrupalıların gözünde önem kaybetmemişti. Ancak 1977 yılına kadar varlık gösteren tren yolculuğunun gözden düşmesi İkinci Dünya Savaşı yıllarında oldu. Savaş sırasında bu ünlü trenin kendisi ve imajı hasar gördü ve savaş boyunca el konulan tren savaş sonrası soğuk savaşı yaşayan Avrupa ülkelerini birleştiremedi ve gözden düştü.

Sonra ne oldu?

Türkiye’deki demiryollarına 1930’lu yıllarda yaşanan ekonomik buhranın ve devlet eliyle sanayileşmenin öne çıktığı devletçi yıllar damgasını vurdu. Compagnie des Wagons-Lits şirketinde çalışan bir Türk vatandaşının Fransızca konuşmayıp Türkçe’yi tercih etmesi sebebiyle işten çıkarıldığı iddiasıyla Darülfünun öğrencileri Şubat 1933 yılında gösteri yaparak şirketi protesto ettiler. Ana tema “Türkçülük” idi ve buna batı karşıtı söylemler de eklenmişti. Bu protestolarda o dönemde Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmeni ve daha sonra TÜBİTAK bilim kurulu başkanı olan ünlü matematikçi Ord. Prof. Dr. Cahit Arf da vardı. Bugün resmi On Türk Lirası’nın arka yüzündedir.

Ziyadesiyle kıymetsiz…