KKTC faşist bir devlet değil.
Ancak yollarda bazı grupların "Faşizme karşı omuz omuza" diye sloganlar attığı bir ülke oldu.
Rum Kesimi'nde "propaganda makinası" seri bir şekilde durumu istismara başladı.
Lefkoşa'da belediye başkanı ile sendika arasında patlak veren kavganın geldiği boyut Rum Propaganda Aygıtı'nı "titretip, diriltti".
Lefkoşa sokaklarında güvenlik güçleri ve grevciler arasında yaşananlar, başbakanlık binasına atılan taşlar, yol ortasında yakılan lastikler ve sanki "Romanya'nın eski diktatörünün sarayıymışcasına" sürekli saldırı altındaki belediye sarayı "Türklerle sorunlu" Rum çevrelerini çok mutlu etmekte.
Bugüne kadar KKTC'de hiç yaşanmamış olan anarşik ortam ve kenti resmen esir almış durumdaki çöp yığınları Rum Propaganda Aygıtı'nın yıllardır çaresiz bir şekilde engellemeye çalıştığı her geçen gün sayısı artan KKTC'ye gelen turistleri de caydırma konusunda çok başarılı.
İstediğimiz kadar Avrupa'daki çeşitli yayın organlarında "güzel sahillerimizden bahsedelim" sadece "sağı solu köpekler tarafından kurcalanan ve sineklerin foto karelerinde de görülecek kadar çok olduğu tek bir çöp yığını" resmi her şeyi berbat etmeye yetiyor.
Güney Lefkoşa'da eskiden turistlere "Kuzey Lefkoşa'ya gitmeyin, orası işgal altında" dediklerinde omuz silkip bu propagandayı umursamayanlar "kaosun hüküm sürdüğü Kuzey Lefkoşa tam bir mikrop yuvası ve sağlığınız tehlikede" dendiğinde KKTC'ye geçmekten vaz geçiyorlar.
Savaş yaşanmakta olan ülkelerdeki kum torbalarını hatırlatırcasına üst üste yığılmış çöp dolu plastik torbalarla dolu ve de sokaklarında lastiklerin yakıldığı Lefkoşa fotoğrafları Avrupa medyasında boy göstermeye başladı.
Tam da turizm sezonunun en can alıcı zamanında KKTC tüm "cazibesini" yitirmek üzere!
Belediye hizmetlerinin yapılamadığı ve her geçen gün daha da yaşanılmaz hale gelen Lefkoşa'nın turizme vurmakta olduğu bu darbenin açtığı derin yara öyle çok çabuk kapanabilir bir olay değil.
Çok zor koşullarda yıllarca emek verilerek sağlanan turizmdeki belli orandaki başarı yitip gitme tehlikesi ile karşı karşıya.
Hele bu durum bu şekilde sürmeye devam ederse ve bir an önce ülkenin içinde bulunduğu bu kaos ortamı sona erdirilemezse 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren hak etmedikleri AB Dönem Başkanlığı'nı üstlenecek olan Rum Kesimi propaganda açısından oldukça avantajlı bir konumda olacak.
İç kavgalarla boğuşan Kuzey Kıbrıslı Türklerin Rum Kesimi Dönem Başkanlığı açısından hiç bir sorun teşkil etmeyeceği anlamına gelebilecek bu gelişmeler Rumları mutlu etmesin de ne yapsın?
KKTC'nin bir an önce sakin ve huzurlu ortama geri dönmesi acilen gerekli.
Sanırım bu da gelinen noktada ancak Ankara ile uyum içinde çözülebilinecek bir sorun konumunda.