‘…Hayatımda hiç çirkin bir şey görmedim. Çünkü bir nesnenin biçimi ne olursa olsun ışık, gölge ve perspektif onu her zaman güzelleştirir…’

İngiltere’nin en kıymetli, en bilinen ve en çok analiz edilen ressamlarından biri John Constable 31 Mart 1837 yılında 60 yaşında öldü.

200. Doğum gününü kutlayan Londra Ulusal Galerisi’nde 13 adet eserini seyre dalmaya giderseniz aklınızda bulunması gereken birkaç husus bu tarihin anısına olsun!

Tate Müzesi’ndeki 191 adet eseri de Ulusal Müzesi’nin gölgesinde kalmamalı elbette.

Bir de tabi 395 adet yağlıboya eserine gözü gibi bakan Victoria ile Albert Müzesi’ni de unutmamak gerekir.

Ama yine de…Ulusal Galeri’nin 39 ve 40 nolu odalarında…2300 adet eseri olsa da Constable’a ait o göz alıcı 13 doğa-ışık-bulut eseri…

Değirmencinin oğlu John Constable, önce babası ile çalıştı. Suffolk Vilayeti’nin verimli arazilerinde çalışırken 7 yıl boyunca bölgeyi, doğayı, manzaraları ve içinde barınanları insandan hayvana, gölden yaprağa içine çekmişti zaten. Babasını da ikna edince Londra’ya doğru yola çıktı; Kraliyet Akademisi’ne öğrenci olarak girdi ve hafızasına yerleşenleri resme durdu.

O doğa ile baş başa kalmanın insana ne kadar iyi geldiğini, kırsalın güzelliğini sundu resimlerinde. Doğa onun için sonsuz bir kaynak sundu. 

En çok siyah, nar çiçeği,, ve kurşun beyazı kullandı.

Kendisi 'zamansız manzaraların ressamı' olarak tanındı, mitolojiden romantizme, duygulu kır sahnelerinden gerçekçi bulutlara kadar farklı ve yeni bir anlayış sergiledi. Sanat tarihçileri babasının kırsal kesimde çalışan, hava şartlarını yakından takip etmek zorunda olan bir değirmenci olmasında ve kendisinin de onun yanında 7 yıl boyunca çalışmasında bulutların nasıl birdenbire devşirildiğini, nasıl kararıp yağmura dönüştüğünü çok iyi gözlemledi, bulutlar onun uzmanlık alanıydı derler.

Stonehenge bile onun elinden enteresan bir görüntüye büründü. Şimdiki hali ile ayağa kaldırılmış ve turizme açılmış bir yer olsa da yine de ne kadar tanıdık.

'Uzaklarda, çıplak ve uçsuz bucaksız bir fundalığın üzerinde duran gizemli Stonehenge anıtı…’ diye de ekledi kendi ifadesiyle 1836 yılındaki Kraliyet Akademisi’ndeki sergiye sunarken.

Bugün Suffolk Vilayeti, Dedham Vale denilen yerler ‘Constable Country’ olarak biniyor ve İngiltere’nin el değmemiş diğer kırsal alanları gibi burası da aynı onun zamanındaki gibi deresi, evleri, çayırlıkları ve ağaçlarıyla tıpkı onun resimlerine çizdiği gibi duruyor. 1802 yılında Dedham Vale eserini tamamladı. 

Sonra da ‘The Hay Wain’ isimli eseri geldi Stour Nehri’ne karşı. Saman arabası nasıl da gerçekçi.

2012 yılında onun bir eseri için 22.4 Milyon Sterlin ödendi. Yaşamında sadece 20 adet tablosunu satabilen ve İngiltere’den ziyade Fransa’da bilinen, beğenilen ve ödül alan bir ressamdı. Zaten kendi vatanından sattığından daha fazla eserini de Fransa’da sattı.

Onun şehrine yapacağınız bir seyahatten önce eserlerini görmelisiniz ki varınca onun vatanına eserlerine konu olan doğanın, çalının kır evin ile beraber aynı noktada durduğunu şaşkınlıkla seyredersiniz. Buna o bölgede saygı duymak, muhafaza etmek ve değer bilmek diyorlar.

Constable'ın serlerini görünce Soffolk’a gitme isteği ve merakı canlanacaktır. 

Öyle olmasını dilerim.