İstanbul dünyanın en güzel şehri, medeniyetimizin kalbi, başkenti...
Sadece biz Türkler\'i değil, kültür coğrafyamızda yaşayan herkesi heyecanlandıran şehir. İstanbul\'u güzelleştiren, yeni şeyler katan her yapı bizi ümitlendirdiği gibi, onun silüetini bozan, ruhunu çalan o zevksiz estetikten yoksun, Sinan tablosu üzerine atılmış bir leke gibi duran her çirkinlik, hayal kırıklığına ve kızgınlığa neden oluyor.
İstanbul\'u biraz tanıyan ve Türkiye\'ye aralıklarla gelen yabancılar, bu şehre neden böyle hoyratça davranıldığını sormaktan kendilerini alamıyorlar. Ülkemiz son yüzyılda çok şeyler kazanmış olmasına rağmen, sahip olduğu birçok değeri de kaybediyor ne yazık ki. Buna rağmen İstanbul hâlâ Türkiye\'nin gelişme ümidi ve insanlar için fırsatlar şehri olmaya ve hayaller yaratmaya devam ediyor.
Emeği harca katmak
Her inşaat mevsimi binlerce işçi yükselen gökdelenlere, moda tabirle AVM\'lere sadece emeklerini katmakla kalmıyor aynı zamanda canlarını da katmaya devam ediyorlar. İş güvenliği sağlanamadığı için yüzlercesi inşaatlarda iş kazalarına kurban gidiyor. Adı iş kazası ancak bu tür işlerdeki çalışma şartları dikkate alındığında, adeta ihmalle düzenlenmiş şartlar göze çarpıyor.
Türkiye\'nin kapitalistleşme süreci, uzun süre ağır aksak işlemiştir. İşçi hakları, çalışanların korunması, iş güvenliği gibi kavramlar ya yasak savma kabilinden ya da hiç dokunulmayan, ilgi gösterilmeyen hususlar olmuştur.
Son yıllarda ülke ekonomisi hızla ilerlerken, dünyanın en büyük 16. ekonomisi sırasına yükselirken, sendikalaşma oranının hızla azaldığı düşünüldüğünde, ekonomideki değişmeye rağmen sosyal haklarda, emeğin hukukunda ya da bunlara bakışta hiçbir şeyin olumlu anlamda değişmediğini görmek, geleceğe dönük ümitlerin kararmasına yol açmaktadır.
Çalışma hayatının yıllardır ihmal edilmiş sorunları ancak tersanelerde yaşanan işçi ölümleri sonucunda veya inşaat işçilerinin başına gelenler kamuoyuna yansıdığında tekrar düşünülmekte ve tartışılmaya başlanmaktadır. Türkiye kapitalizminin büyük şirketlerinin zaman içerisinde birçok sosyal haksızlığa rağmen belli düzeyde çalışma hayatının normatif prensiplerine uyma eğilimine girdiği gözlenirken, bilhassa küçük ve orta ölçekli işletmeler içerisinde başta inşaat olmak üzere, süreklilik göstermeyen işlerde yaygın bir kuralsızlığın yaşanmasının bedeli ise ağır olmaktadır.
Maliyet hesabı
Anadolu\'nun dört bir köşesinden bavulunu alıp büyükşehirlere ve özellikle İstanbul\'a gelen işçiler katlandıkları sıkıntılarla, çalıştıkları işletmelere yarattıklarından daha fazla katma değer bırakmaktadırlar. Onları, insan gibi yaşayacakları bir mekândan mahrum bırakmanın maliyetinin düşük işçi ücretleriyle birlikte, işveren tarafından bir tasarruf kalemi olarak görüldüğü anlaşılıyor.
O ünlü AVM\'lerin, gökdelenlerin inşaatlarında binlerce işçi bir maliyet hesabı yüzünden soğuktan, sıcaktan, selden, yağmurdan, hele hele yangından kendi paylarına düşeni alıyorlar. İnsanların emeklerinin ekmeğe dönüşmesi kutsal bir iştir. Ekmeklerinin canlarına mal olması ise bir felakettir. Hangi maliyet muhasebesi bunu telafi edebilir? Güzel İstanbul\'da 21. yüzyılın başında, şehrin orta yerinde canlar yanıyor, 11 işçi çaresizlikle can veriyor.
Kapitalist gelişme sürecinin birikim modeli, toplumsal politikalarla ekonomik politikalar arasındaki dengeye dayanmadığı zaman bir canavara dönüşür. Vahşi kapitalizm denilen, insanı yok eden, insani değerleri hiçe sayan da budur. Çalışanların emeğine saygı duymak, insani bir meziyettir. Devlet, bu bakımdan kapitalist toplumda insana saygı duymayan uygulamaları insanileştirdiğinde, topluma karşı görevini yerine getirmiş olur.
(BUGÜN)