Dünya gündemi bir süredir Ortadoğu bölgesinde yükselmekte olan Sünni-Şii çatışmasına kilitlendi. Dün Irak'ta Şiilere yönelik bir dizi saldırı daha yapıldı ve gelen bilgilere göre 100'e yakın insan hayatını kaybetti. Durum gerçekten çok vahim. Kara perşembelerin sayısı artıyor, tıpkı kara cumaların, kara salıların sayısı gibi. Gün geçmiyor ki, yeni bir saldırıda onlarca insan daha yaşamını yitirmesin. Yol kenarları, pazaryerleri, camiler, evler, kısaca her yer tehlikeli. ABD sonrası Saddam'dan kurtarılan Irak'ın yeni görüntüsü bu.
Çoğunlukla Sünni terör örgütleri saldırıyor, Şiilerse öfke ve nefret biriktirmeye devam ediyor. Ortalığın yangın yerine dönmesi an meselesi. Bu yangının şimdilik büyümesinin önündeki tek engel, Şiilerin liderlerine olan bağlılığı ve bu liderlerin bir mezhep çatışmasına girmeme konusundaki hassasiyetleri. Lakin artık mesele yerel değil. Bölgedeki tüm Şiiler savaş moduna girmiş durumda. Herhangi bir yerde başlayacak olan lokal bir çatışma, uluslararası bir savaşa doğru dönecek gibi görünüyor. Ve Türkiye bunu görüyor. Özetle durumu değerlendirelim.
1- İran ile ilişkilerimizin dengesiz ve tutarsız olduğu konusunda yükselen eleştiriler, bir yandan İran'ın yanında davranılırken, diğer yandan da İran karşıtı bazı organizasyonların desteklenmesini öne sürüyorlar. Birleşmiş Milletler'deki İran'a yaptırım oylamasında tek başına kalmak pahasına yaptırımları reddeden bir ülkenin, hemen arkasından NATO'nun füze savunma sistemlerinin ülke içerisinde konuşlanmasını kabul etmesi bir çelişki gibi duruyor. Oysa bu bir yalpalama değil, dengeleme siyaseti. Taraf tutmadan taraf olma siyasetinin bedeli bu. Konuya göre tavır alınıyor ve Ne İran'dan yana ne de İran'la durmadan 3. yolun inşasına çalışılıyor. Bu tutum eleştiriye en açık ama tehlikeye de en uzak pozisyon. Ahmet Davutoğlu'nun İran ile başlayıp Rusya ve ABD ile devam edecek olan ziyaretlerinden önümüzdeki dönemde de kimilerine göre yalpalama, kimilerine göre de dengeleme siyaseti devam edecek gibi görünüyor.
2- İran AB'den gelen yaptırım kararı sonrasında beklemediği bir darbe almış durumda. Zira ABD'nin olumsuz tavrına karşın özellikle Almanya, Yunanistan gibi bazı Avrupa ülkeleri ile uyumlu ilişkilerini yıllardır bir şekilde sürdürmeyi başarıyorlardı. AB ülkelerinin İran'ın nükleer yatırımları duruncaya kadar petrol ithalatını kesmiş olması ekonomik açıdan ciddi sonuçlar yaratabilir. Zira İran ekonomisinin %60'ı petrol ihracatına dayanıyor. 'Daha önce direndik, Allah'ın yardımıyla bu badireden de çıkarız' diyor İran yönetimi. Lakin bu defa işler daha karışık. Avrupalılar ekonomik çöküntünün de etkisiyle bağımsız karar alma iradesini yitirme noktasında. Petrol fiyatlarına karşı aşırı duyarlılar. İran ile süren gerilimin bir an önce bitmesini ve piyasanın normale dönmesini hedefliyorlar. Bu işin böyle devam etmesi onlar açısından artık tolere edilemez noktada. Tüm barutlarını namluya sürüyorlar.
3- İran'a karşı dengeleme politikası uygulayan ülkelerden birisi de Rusya. Kasım ayında BM'de İran'a yönelik yaptırımların artırılmasına karşı çıkan Rusya, bir yandan da İran'ın füze sistemlerini yakından izlemeye almış durumda. Zira İran'ın nükleer füze sistemlerine sahip olması ABD toprakları açısından bir tehdit yaratmasa bile, Rusya için ulaşılabilir olması dolayısıyla bir risk faktörü. Yalpalama dengeleme durumu onlar için de geçerli. Rusya bir yandan İran'ın Rusya ve çevre havzasındaki Müslümanlar üzerindeki etkinliğinden hoşlanmıyor, diğer yandan da petrol bölgelerinde Batı kontrolünü görmek istemiyorlar. İran ile Batı arasındaki gerilim sürdüğü müddetçe kendileri neredeyse sistemdeki tek arzcı olarak kalacaklar ve elleri kuvvetlenmiş olacak. Kısacası sürdürülebilir gerilim politikası onların tercihi.
4- Ahmet Davutoğlu'nun daha önceden planlanan düzenli görüşmeler çerçevesinde İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi'yi ziyaretinin ardından Türkiye topraklarından İran'a herhangi bir cephenin açılmayacağını söylemesi ve İran'ın hiçbir NATO belgesinde tehdit olarak tanımlanmadığını ifade etmesi bir güvenlik garantisi. Bölgede bir çatışma olması halinde Türkiye'nin tarafsız kalma konusunda en azından gayret göstereceğinin bir işareti. İran'daki bu ısrar, Batı'daki bu endişe geçerli olduğu sürece çatışma engellenebilir mi bilmiyorum ama en azından bu çatışmanın bir kanadında olmamak da bir başarı olacaktır.