Bağımsız düşünebilme yetisini henüz kaybetmemiş insanlar şu sözüme hak vereceklerdir:

-          Toplumun fikri manada geri kalmışlığı ya da gerilemesi ile sanata ve sanatçıya verdiği önem arasında paralel bir ilişki vardır…

Sizin de dikkatinizi çekmiştir; son zamanlarda özellikle vefat eden sanatçılarımızla ilgili öyle mide bulandırıcı paylaşımlar yapılıyor ki!...

Kitle halinde yapılan bu saldırılar karşısında vicdanen çok rahatsız oluyor, kayıtsız duramıyorum…

Durumdan vazife çıkararak,  yazılanlardan bazılarına tepki vermek zorunda kalıyorum…

Ölmüş gitmiş birinin ardından onun itibarını ve şerefini karalayacak şekilde sözler sarf etmek…

 Sağlığında yüzüne söyleyemediklerini ölümünden cesaret alıp söylemek…

Artık savunma yapamayacağını bile bile hakkında çeşitli iddialarda bulunmak ne kadar insani?

Veya ne kadar ahlaki?...

Günümüzde medya içeriklerinin yarıdan fazlası dezenformasyon kaynaklı!...

Yani gerçekliği bulunmayan, kasıtlı olarak yayılmış bilgilerden müteşekkil…

Ne kadar farkındasınız bilmiyorum; sanatçılar veya topluma mâl olmuş kişiler hakkında bildiklerimizin çoğu da işte o medya çöplüğünden…

Mesela taze bir örnek:

Merhum Volkan Konak, onu biraz yakından tanıyanlar bilir; fanatik Trabzon sevdalısıdır…  Hem de her sezon yüzlerce kombine bilet alıp, imkanı olmayan taraftarlara dağıtacak kadar!...

Bir gün içindeki o memleket aşkını ifade edebilmek için, “beni ölünce yaksınlar, küllerimi de Trabzon’umun üzerine savursunlar” deyivermiş!...

Vay sen misin bunu diyen!...

Adamın daha öldüğü ilk saatlerde, bu laf sosyal medyada hemen “hit” oldu… Hakkında söylenmedik kötü laf kalmadı… 

Tam tekmil ve “mütekamil” müslüman kardeşlerimiz, kafirliğinden din düşmanlığına varıncaya kadar kendisine verdi veriştirdi…

Hem de mübarek bayram günlerinde, bir merhamet dini olan İslam adına konuştuklarını zannederek!

Kimsenin avukatı falan değilim… Sadece inandığım ilkelerin savunucusuyum…

Şimdi bir insan olarak, adil bir müslüman olarak, ölenin ardından yapılması gereken bu mudur hakikaten?... Siz söyleyin lütfen…

 Sanatçı” diye tanımladığımız kişiler, hukuken topluma mâl olmuş sayılırlar… Yani toplumun ortak bir değeri olmuşlardır artık…

O nedenle, özellikle ölümlerinden sonra uğradıkları haksızlıklar kişisel değil, toplumsal bir mağduriyet yaratır!...

Bunu da görmek lazım…

Yaşadığı toplumun mevcut düzenine itiraz eden muhalif bir kimlik taşımak sanatçıların doğasında vardır…

Statüko karşısında aykırılık veya farklılık  göstermeyen bir şey sanat olamaz ki!...

Olsa olsa, ya soytarılık olur ya da şaklabanlık!...

Sanata ya da sanatçıya tahammül etmek, ilerlemek isteyen toplumlar için bir mecburiyet arz eder…

Toplumların tarihini yazanlar sadece tarihçiler değildir. Kimi zaman bir resim, bir fotoğraf, bir beste, bir şiir, bir roman ya da bir heykel ciltler dolusu kitaplardan daha çok öğretici olabilir… Çağına daha çok tanıklık edebilir…

Sanat, sadece estetik bir değer sunmakla kalmaz… Aynı zamanda toplumsal normları ve ideolojileri sorgular, mevcut güç yapılarını eleştirir ve bireylerin dünya ile olan etkileşimlerini yeniden şekillendirir…

Modern dünya, eğer bugün olumlu anlamda bir düzene kavuştuysa bu sanatçılar sayesinde gerçekleşebilmiştir…

Sanatçılar olmadan, tek başına politikacıların veya tek başına teknokratların, tek başına bilim adamlarının  başarabileceği bir şey yoktur!...

Toplumsal ve bireysel bilinç üzerindeki en büyük dönüştürücü güç sanatın gücüdür…  Bu sebeple sanatçının ve icra ettiği sanatının manevi dokunulmazlığı her daim korunmalıdır…

Sanatçının sorgulama, eleştirme, itiraz etme hakkı hiçbir zaman elinden alınmamalıdır…

Sanatçı; siyasetin, ekonominin veya diğer sosyal kurumların baskısından bağımsız tutulmalıdır…

Mensubu olunan toplumun gerçekleri ile o toplumda yaşayan bireylerin istekleri arasındaki dengesizliklerin ortadan kaldırılmasında veya toplumsal iletişimin tam anlamıyla sağlanmasında sanattan, sanatçıdan daha fazla katkı sunabilecek biri var mı?

Böyle bir çözümden yana olmayıp, toplumsal mutabakat aramak yerine, toplumu sadece kendi ideolojilerine tutsak etmek isteyenlere gelince…

Onlar asla yanlarında sanatçı bulunsun istemez…  Çünkü şundan emindirler; hiçbir sanatçı o duruma duyarsız kalmaz… Kalamaz…

Eğer kalan varsa, onlara da sanatçı denmez!...