İyi ki İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin var. Yaşamımıza renk katıyor anlamında söylemiyorum bunu. Çünkü hayatımıza, sayın bakana rağmen, renk katan dünya kadar güzelliğimiz var. Şahin’in bunların arasında adını anmak bile “estetik” i bozucu bir etki yapar.
Ama, yine belirtiyorum, iyi ki var. Çünkü zaman zaman, bazılarımızda var olan, devlet adamlığı ciddiyetinin atanılan makamdan ötürü sonradan da kazanılabilecek bir özellik olduğu inancını çürüten iyi bir örnek o. O yüzden iyi ki var.
Olmuyor işte. Zorlamanın, ısrar etmenin bir anlamı yok. Tavır, davranış, tutum olarak dünden bugüne ne taşıdıysa İdris Naim Şahin, onlardan kurtulmasına, onları aşmasına, yerine daha iyilerini koymasına olanak bulunmuyor. Geçmiş artık. Böyle bir zat bu. Espri (!) anlayışı böyle. Başkalarının acılarına baktığı zaman orada kendisi için eğlenecek şeyler bulabiliyor. Bu da bir yetenek.
Tek başına bu espriliği kişiliğinin tadını çıkarsa, toplumda bir “vicdani tahribat” yaratmamış olacak, böylelikle karşımıza bir “politik saçmalık” sonucu bakan olarak çıkmış oluşuna az da olsa katlanabilecektik. Ama olmuyor. Muhterem bakanın, inanılmaz bir özgüveni var. Başkalarının değerlerini hesaba katmayan, acılarına aldırmayan bir özgüven bu. Bu nedenle, ne kadar yaralayıcı olduğuna aldırmadan bu tür tavırlarını sürdürmede çok ısrarlı.
Öncekini hatırlayalım. Depremin yerle bir ettiği Van’da çadırlarda yaşamak zorunda kalan felaketzedeleri ziyaretinde yapılan hizmeti beğendiğini, çadırları kastederek, “Koskocaman sarayda oturuyorsunuz bir gel dediğiniz yok” cümlesiyle ifade etmişti. Sitem amaçlı, espri niyetiyle dile getirilmiş bir cümleydi bu ama kimseyi güldürmedi. Çadırdakine küfür gibi gelmiştir, kuşku yok.
İki hafta önce de 5 TEDAŞ işçisinin hayatını kaybettiği Erzurum'un Aşkale ilçesindeki incelemelerinin ardından gittiği, meğer bir zamanlar kaymakamlık yapmış orada, Pasinler ilçesinde vatandaşın biri yanına gelerek kendisini görmekten ne kadar sevindiğini dile getirmiş. Bakan görünce insan neden sevindirik olur anlayamamakla beraber, seçmeniyle, seçileniyle külliyen tuhaf bir memleket olduğumuzu bilirim haliyle. Vatandaşın sevinmesine takılmış değilim bu nedenle.
Bakan Şahin işte bu yanına gelen sevindirik vatandaş Mustafa Boğaçayır'dan, o sevincini kanıtlaması için takla atmasını istemiş. Sonra, kanıt testini daha hafifletip, "hadi oyna da bir göreyim" demiş allahtan. Bakan, duracağı yeri biliyor belli ki. Buna da şükür. Sahiden biliyor. Demek ki, utanma duygusu hiç birimizin bastırılabileceği bir duygu değilmiş. Bastırmadığı için bakanımı kutluyorum. (Seviyorum diyemeyişimin nedeni bu yaşta oynayacak halim olmayışından, yoksa seviyorum da derdim, ne olacak?).
Bakanın bu “sevinç kanıtlama testi”, kıyamet kopardı haliyle. Bundan vatandaşı aşağıladığı sonucu çıkarıldı ki, ben, aynı kanıda değilim. Bakan, sevinçten bu tür tutumların anlaşıldığı bir aileden, kültürden geliyor belki. Belki ona böyle öğrettiler. Sayın bakan, kaymakamken bağlı olduğu valiyi, politikacıyken genel başkanını, bakanken başbakanını gördüğünde sevincini böyle belli ediyor belki.
Ben sevdiğim birini gördüğümde sevincimi takla atarak ya da iki elimi yana açıp şıkıdım şıkıdım oynayarak göstermedim hiç. Bu bizim sülale hastalığımız olmalı ki, babam da, annem de sevinince böyle yapmazlardı. Kucaklaşırdık biz en fazla, o kadar. Düşünüyorum da, ikisini de çok özlediğim babam ile annem birbirlerini özledikleri günün sonunda evde bir araya geldiklerinde, tüm aile, babasını tüm gün özleyen ben dahil, hiç birimiz, birbirimizi gördüğümüz için sevinçten güvercin takla ya da ters takla atmaz, çayda çıra oynamaz, horon tepmezdik. Tuhaf bir aileydik biz demek ki. Şimdi anlıyorum.
Ama bakan bey belki böyle bir gelenekten geliyor. Böyle söyledim diye kızmak yok. Kızamaz. Kendisini, tüm bu hak etmezliğine rağmen milletvekili seçtiği için, aslında o vatandaşın karşısında “takla” atması gereken bir politikacıdır o nihayetinde. Bunu unutamaz.
Mustafa Boğaçayır, daha sonra gazetecilere açıklama yapmış. “Bakan beyden iş isteyecektim, oynadığımla kaldım” demiş. Canımmmm... oynarken fotoğraflarını gördüm de, yüreğim sızladı. Vatandaşını sirk maymununa döndüren sistemin garibanıdır bu. Acaba oynarken düşünmüş müdür, “ben bunlara oy vermiştim” diye. Yanına yaklaşıp “demokrasi egemenlerin oyunudur” desem, anlamlı olur muydu, tam o oynarken. Neler düşünüyorum, hale bakın.
Bakanın huyu kötü belli ki. Tuttuğunu oynatmaya böyle devam ederse işimiz var. Bir gün karşılaşırsam, beni de, Boğaçayır’a yaptığı gibi, oynatmaya kalkarsa, devlettir karşı da çıkamam, kılıç kalkan oyununu öğreneyim bari diyorum. Ne dersiniz?
Belki korkup kaçar.