Dün Frankfurt'tan Münih'e uçuyordum sabahın erken saatlerinde.

Münih'te anlamlı bir gün yaşandı. 

Almanya'ya Türkiye'den İşçi Göçü'nün 50. Yılı idi 30 Ekim 2011. Dile kolay tam 50 yıl geçmiş bugün bir çoğu artık hayatta olmayan insanlarımızın Almanya'ya göç etmeye başlamalarının üzerinden.

O yılların fakir Türkiye'sinin umuduymuş Almanya. Almanya Türkiye'den "işçi" istemiş ve "insanlar" gelmiş. İşçilerin insan olduğunu kavrayabilmek için onlarca yıla ihtiyaç duyan Almanların da olduğu gerçeğini Almanya'da üzülerek yaşamıştım.

Geçenlerde Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) Başkanı Sigmar Gabriel Berlin'de SPD'nin tüm Almanya genelinde Türkiye kökenli şahsiyetleri davet ettiği bir etkinlikte yakınıyordu. Son rakamlara göre Almanya'dan Türkiye'ye çalışmak amacıyla giden Türklerin sayısı Türkiye'den Almanya'ya gelenlerden daha fazlaymış.

Nereden nereye, değil mi?

Dünün fakir Türkiye'sinin insanları Almanya'ya giderken bugün Almanya Türkiye ile "cazibe yarışını" kaybetmek üzere!

Aynı 50 yıl önce olduğu gibi Sirkeci Garı'ndan kalkan sembolik işçi treni dün yine Münih İstasyonu'ndaydı.

İki ülkeden politikacılar, devlet adamları, yerel yöneticiler, sanatçılar yani kamuoyunda tanınan ya da belli bir yer edinmiş herkes oradaydı. Tüm diğer 50. Yıl tören ve toplantılarında olduğu gibi! 50 yıl önce göçenlerden ise sadece sembolik olarak bir kaçı burdaydı.

Maalesef onlar hep unutulanlar oldular.

50 yıl önce kimsenin umurunda değillerdi. Almanya'ya göçtüler. Elleri para gördü. Türkiye onların yolladığı dövizleri çok sevdi. Paralarını aldılar ama onlara hizmet götürmediler.

50 yıl boyunca Almanya'ya gelenler ne yaptıysa kendi alın teriyle ve tırnaklarıyla kazıyarak yaptılar. Türkiye'den gelen bakanlar hep onlara sözler verdiler ama tutan olmadı. 

Almanya'ya ömürlerini verdiler ve Almanya'nın kalkınmasında belki de aslan payı onların ama Almanya'da onları onlarca yıl "misafir işçi" muhabbeti ile idare etti.

Yaşadılar mı bilmem ama hep çalıştılar. En ağır işleri yaptılar. Yemediler, içmediler ilk önce Türkiye'de köylerini ihya ettiler. Evler yaptılar. Ardından baktılar ki çocukları dönmeye niyetli değil, bu sefer Almanya'da evler satın aldılar. 

Bir kelime Almanca konuşamamanın ezikliğini en iyi bilenler olarak çocuklarının okuması için ellerinden geleni yaptılar. Çocukları içinde okuyanlar Almanya'nın bakanı, milletvekili, hakimi, iş adamı ve de en ünlü futbolcusu oldular.

50 Yıl ise söz konusu olan aslında elleri öpülmesi gereken işte o 50 yıl önce gelenler bence. 

Bugün bizler Alman Toplumu içinde bir yerlere geldiysek ve de hatta hak ettiğimiz şekilde kendimizden emin içinde olduğumuz toplumda iddialı bir yaşam sürdürüyorsak hepsini 60'lı yıllarda gelip daracık yurt odalarında uyuyan ve gündüzleri sadece fabrika bandı gören insanlarımıza borçluyuz.

Ne yazık ki Almanya'da 50. Yıl karmaşasında onlar gene unutuldular. 

Günün birinde KKTC'de de Türkiye'den göçün 50. Yılını kutlayacak olursak Almanya'dan ders çıkaralım ve buraya göçen ilk kuşağa sahip çıkalım.

Şimdi belki gene malüm birileri "bize ne Almanya'dan" diyeceklerdir. Oysa KKTC'de göçmenler söz konusu olduğunda Almanya deneyiminden öğrenecek çok şey var!