Nisan ayında Avrupa'da ve özellikle Euro Bölgesi'nde gidişat düzeleceğine kötüleşmeye başladı. Ama ekonomi kadar siyaset de kötü sinyaller vermekte.
Zaten bu yılın ilk çeyreğinde İngiltere bir kere daha 0.2 daralarak, ve bir önceki çeyrekte de 0.3 daraldığından, yeniden resesyona girdi.
Yunanistan Merkez Bankası ise 2012 yılında ülkenin daha evvelki tahmin olan yüzde 4.5 daralmadan daha fazla, yüzde 5 civarında daralacağını açıkladı. Yunanistan 2011 yılında da yüzde 6.9 daralmıştı. 2008 yılından bu yana kümülatif daralma da yüzde 13 kadar. 2013 için en iyimser tahmin ise sıfır büyüme! Zaten kısa bir süre önce yapılan revize 2012 reel büyüme tahminlerinde IMF, Yunanistan'ın 2012'de yüzde 4.7 daralacağı tahmininde bulunmuştu.
Siyasete dönülürse de Fransa'daki ön seçimlerde kazanması beklenen sosyalist F.Hollande kazandı ama beklenenden çok daha düşük bir marjla öne geçti. Yüzde 28.6 oy alan Hollande'ın rakibi N.Sarkozy yüzde 27.2 oy aldı. Ancak tutucu Marie Le Pen beklenenin çok üstünde, yüzde 17.9 oy ile üçüncü oldu. Dördüncü parti Sol Cephe'den Melenchon 11.1 oy alırken, ortayolcu Bayrou ise yüzde 9.1 oy alarak dördüncü geldi. Bu durumda Le Pen ve Bayreu oylarının nereye gideceği sonucu belirleyecek.
Kesin bilinen birkaç şey var. Birincisi, kim kazanırsa kazansın Fransa'da yabancı ve azınlık karşıtlığı, genelde sağa giden oyların artması sonucu giderek daha artacak ve sertleşecek. İkincisi, 6 Mayıs tarihinde seçim bitene kadar adaylardan kimin gerçekte ne düşündüğünü anlamak mümkün değil. Çünkü her iki aday da oy peşinde çabalarla inanılmaz 'kıvırtmalar' yapmaktalar. Üçüncüsü, Hollande tarafının açıklamalarında kemer sıkmaktan vazgeçilmeyeceği ama büyümek için de kemer sıkmayla eşanlı yani paralel bir program da yürütüleceği söylemi gündeme getirilerek seçim sonrası Merkel ise kavga çıkacağı yorumunun önüne geçilme çabası sergileniyor.
Fransa seçimi 10 gün kadar sonra sonuca varacak ama sonucunun ne olacağı henüz bilinmeyen bir siyasi olay da Hollanda'da gerçekleşti.
Hollanda Parlamentosu'nda 150 sandalye var. Hollanda 2010 yılından bu yana bir azınlık koalisyonuyla yönetiliyordu. Hükümetin başında Merkel'in en önemli destekçilerinden VVD adlı tutucu bir partinin Başkanı Mark Rutte vardı. Rutte parlamentoda 31 milletvekiliyle temsil ediliyordu. 2010 yılından bu yana koalisyon ortakları ise Hıristiyan Demokratlar'dı ve onların da parlementoda 21 oyları bulunuyordu. Koalisyonu dışarıdan destekleyen ve ayakta tutan ise ünlü ırkçı, yabancı ve Müslüman düşmanı aşırı sağcı Geert Wilders idi. Özgürlük partisi Başkanı Geert Wilders de parlamentoda 23 sandalye sahibi idi. Hollanda'da koalisyon dışındaki muhalefeti temsil eden İşçi Partisi'nin ise 30 ve Sosyalistlerin ise 15 sandalyesi vardı.
2012 bütçe tartışmalarında 'Merkel kanunlarına' göre yüzde 3 düzeyine inmesi gereken bütçe açığının 16 milyar euro daha büyük bir açıkla yüzde 4.6 açık vereceği gündeme gelince, Geert Wilders desteğini koalisyondan çekti ve Başbakan Rutte de istifasını Kraliçe Beatrix'e vermek zorunda kaldı.
Buradaki risk Hollanda'nın AAA ratinginin de bütçe reddi ve koalisyon düşüşü nedeniyle düşebilecek olması. Eğer bu gerçekleşirse Hollanda'nın kamu borcu finansmanının faizinin aynen İtalya ve İspanya'nın faizlerinin artması gibi yükselmesi ve bütçe dengelerinin bozulması gündeme gelebilir.
Hollanda'da gerçekleşenleri iyi analiz etmek gerek. Hollanda'da 10 parti var. Zengin Hollanda'da kamu borç oranı da yüzde 65 civarında yani düşük. Ama bu on partinin hiçbiri aslında kemer sıkmaya karşıyım demiyor. Tartışma bütçe açığının ne kadar, ne zaman ve nasıl düşürüleceği konusunda.
Genelde sol partiler bütçe açığının yüzde 3 oranının altına düşürülmesine karşılar. Ama vergilerin yüksek gelirliler için artırılmasını istiyorlar. Hükümeti düşüren Wilders ise işsizliği daha da artıracak ve büyümeyi yavaşlatacak olan Katma Değer Vergisi'nin, artırılması yerine azaltılması gerektiğini savunuyor. Çünkü onun ırkçı fikirlerine destek veren seçmenler hep gariban tayfası.
(Akşam gazetesinden alınmıştır)