Ülkemizin insanının çoğunun ve bazı medyamızın, Olimpiyatlardaki madalya performansımız konusundaki görüşlerini oldukça komik ve yüzeysel buluyorum ve basit bir soru soruyorum? Siz bir insan olarak ilk defa yaptığınız bir işi mükemmel olarak yapacağınızı mı düşünürsünüz?
Ülkemizde ilk defa bayanlarda uluslararası barajı geçen üç atletle Olimpiyat 1500 metre yarışlarına katıldık. Nevin Yanıt ilk defa 100 engellide iki defa
Avrupa Şampiyonluğu sonrası Olimpiyat'ta madalya kovalayan kişi oldu, finalde kendini aştı ve ulusal rekoru yeniledi. Bayan Milli basketbol ve voleybol takımlarımız da ilk defa Olimpiyata geldi.
Olimpiyat standardında performansı, ancak çok saf insanlar kolay şeyler olarak görürler ve derhal eleştiriye geçerler. En kolay şey 'çalışmamış keratalar' demektir. Halbuki sporun bir bilimsel temeli vardır. Sporda hedef bedeninizden elde ettiğimiz performansı maksimum kılarak kazanmaktır. Ama vücudümüz da genetik etkilerin sonucu belirlediği bir ortamda çalışmaktadır. Düşündünüz mü neden Jamaika, Bahamalar, Caymanlar veya S.Kitts ve Nevis yani Karaibler'in her türlü adasından çıkan siyahi insanlar sprint yani sürat yarışlarında hep en önde, Bolt gibi? Çünkü ataları Batı Afrika'dan mesela Gana'dan köle olarak getirilmişlerdir. Veya neden Etyopya, Kenya, Sudan gibi Doğu Afrika'dan gelen zenciler uzun mesafe yarışlarını paramparça eder geçerler? Çünkü genetik etkiler belirleyicidir.
Peki bir sporcunun bedeninden maksimum veriyi aldığı veya almadığını nasıl ölçeriz? İnsan vücudu kalbin pompaladığı oksijenle çalışan bir makinadır. Bugün aslında Olimpiyata katılan her atlet süper 'fit' durumdadır! Ama sokaktaki ile spor bilimindeki fit kavramı farklıdır. Fizyoloji uzmanları eskiden fit olmayı VO2 max ölçüsü ile ölçerlerdi. Şimdi fit olmanın en az dört boyutu olduğu düşünülüyor. VO2 max yanında, laktat eşiği (adalelerdeki asit birikimi ölçüsü), hareket ekonomisi yani biyomekanik ve maksimum sürekli çıktı ölçüsü bu dörtlüyü oluşturur.
VO2 max ölçütü bir makina olan vücudun, her kilogram vücut ağırlığı başına her dakika kaç mililitre oksijen yarattığını yüzde olarak ölçer. Normal bir insan yüzde 30, genç ve yeni sporcular yüzde 75 ve elit sporcular yüzde 82-85 arasında ölçüm verirler. Lance Armstrong yüzde 90 veren bir VO2 max oranına sahipmiş, dopingden değil, doğuştan. Ancak bilim adamları bugün VO2 max değeri çok yüksek olmayan insanların da Olimpiyat podyumuna çıkabileceğini düşünürler. Örneğin artık laktat eşiği çok önemli olarak diye düşünülüyor. Çünkü laktat ile pozitif hidrojen iyonları birleşerek, vücudun adalelerinin sıkma veya boşaltma kapasitesini, laktat asit çabuk temizlenmezse, engeller. Çok yorulup adım atamayacak hale geldiğinizde duyduğunuz acının nedeni adalede biriken laktat sorunudur. Adale daralıp genişlemezse de performansınız sınırlanır. Bu laktat eşiği açısından sporlar aerobik ve anaerobik diye sınıflandırılırlar. Sprint yani sürat yarışları anaerobiktir. Kalbin oksijen pompalaması için vakit yoktur. Bu nedenle zorlayınca adalelerde depolu oksijeni çabuk yer bitirirsiniz. Diğer taraftan uzun mesafe koşuları aerobiktir, kalp pompasına dayanır. Ama kürek çekmek ise hem aerobik hem de anaerobiktir. Sonuçta 'fit' veya hazır olmak demek, kavramın bir boyutu ile, vücüdun laktik asiti elden geçirme kapasitesi yeterliliği demektir.
Her canlı 'fast twitch', 'slow twitch' veya 'intermediate twitch' denen adale yapısı tipi ile doğar. Eğer bedeninizde fast twitch ve intermediate twitch adale yapısı ile doğmadı iseniz, sprinter olmanız mümkün değildir. Fast twitch adaleler de antrenmanla slow twitch haline döndürülemezler. Örneğin Bolt yeterince fast twitch sahibi bir vücuda sahip ve üstelik de doğuştan da çok iri bir vücudu ve uzun boy ve adaleleri var. Herşeyi sprinter için Allah vergisi olarak mükemmel ve genetik köken de sağlam.
ABD Olimpiyat Komitesi fizyologlarına göre altın madalya alan bir sporcu ile dördüncü olan 'üzgün sporcu' arasındaki fitness farkı yüzde birden azdır. Bilimsel anlamda fit olmak demek, bilgiye dayalı olarak, sürekli çalışıp o yüzde yarımı sağlamış biri olmaktır. Yüksek performans demek ise o yüzde yarımı sağlayacak kadar fit olmak demektir.
Sonuçta bilimsel ölçüm, beslenme ve egsersiz gibi şeyleri tamamlayan faktör de psikoloji. Genelde yetenekli doğmak Olimpiyat Madalyası garanti etmez. Başkalarından fazla çalışıp, bilime saygı duyup, hedefe ulaşmak için daha kararlı çalışmak önemlidir.
Bu yazdıklarım Batı'da gazete ve dergi düzeyinde basit bilgilerdir, Time veya diğer haftalık dergilerde bile mevcut . Ama bizim toplumumuzda Olimpik sporcular hakında ileri geri konuşan ve yazıp çizenlerin bunlardan haberi olduğunu olduğunu düşünmüyorum. Voleybol ve basketbol bayan Milli takımlarımızdaki kızlarımız da çok iyi hazırlanmışlardı. Ama her iki takım da kısa kalıyordu. Bu genetik bir faktör. Ayrıca ülkemizde aşırı doz yabancı oyuncu kullanılması da kendi sporcularımızı mahveden bir yaklaşım. Çözüm iyi seçilmiş ve bilimsel bir alyapı sitsemi kurulmasıdır!
Sonuçta kızlarımız şartlara göre çok başarılı idi!
(Akşam gazetesinden alınmıştır)