Bir “kuru kalabalığı” millet yapabilmenin tek yolu, o kalabalığın içinden  “aileler”  kurup; o aileleri de kendi özel hukuku içinde yaşatabilmekten geçer…

Ulus olabilmenin ve ulus kalabilmenin başka bir çözümü yoktur!...

Düğün dediğimiz organizasyonlar, bu kutsal olayın tüm dünyaya açık bir ilanıdır…

Anlayacağınız aile kurmak, kesinlikle hafife alınabilecek bir hadise değildir…

Yapılan her düğün; toplumu birbirine daha fazla yakınlaştıracak ve o insanların aynı şeylere üzülüp, aynı şeylere sevinmesini sağlayacak  özel bir aşıdır…

Ve bu aşılamanın  periyodik olarak ebediyete kadar sürmesi gerekir…

Yıllar itibariyle  kıyaslandığında,  yapılan  “düğün” sayısındaki artış, “evlilik” müessesesine verilen önemin en ciddi göstergesi olarak kabul edilir…

Anayasamıza göre, Devletimizin “asla vazgeçilemez”  dört temel özelliğinden biri “sosyal devlet” ilkesidir…

Devletin sosyalleşmesi ise; aile birliğinin  süreklilik arz edecek şekilde kurulmasına ve  kurulan ailelerin  de mümkün olduğu kadar dağılmamasına bağlıdır…

Yasama, yargı ve yürütme organlarının tamamı devletin bu önemli yükümlülüğüne odaklanarak çalışmalıdır…

Alınması gereken önlemleri de geciktirmemelidir…

Ailenin kurucu üyesi olan eşler, üstlendikleri sorumluluğun daima bilincinde olmalıdır…

Ömürlerinin sonuna kadar o sorumluluğun altında yaşayacaklarını hiç unutmamalıdır…

Evlilik bir oyun veya bir eğlence değildir…

Şartlar ne olursa olsun,  korumamız ve yozlaştırmamamız gereken en değerli sosyal organımızdır!

Aile meselesi, Milletimizin beka meselesidir…

Hafife alınamaz ve  bozulmasına müsaade edilemez!...

Bu açıdan her önüne gelenin anne-baba olmasına; sorumluluk bilinci taşımayanların aile kurmasına izin verilmemelidir!...

LGBT kavramıyla topluma dayatılmaya çalışılan sapkınlıklara müsamaha gösterilmemelidir…

Cinsiyet tüm canlılar için erkek ve dişi olmak üzere yalnızca iki çeşittir…

Bunun dışındaki yönelimler  tek kelime ile  hastalıktır!... Fıtrat dışıdır!...

Son günlerde, Yükseköğretim müfredatına “toplumsal cinsiyet eşitliği” başlığı altında sızdırılmaya çalışılan tehlikeye dikkat etmekte yarar var…

Başka toplumları pek bilmem… Ama bizim Ülkemizdeki  anne ve babaların en büyük arzusu nedir diye sorarsanız, cevap çok açıktır:

  • Hayırlısıyla, çocuklarının mürüvvetini görebilmek!…

Allah bu arzudan bizleri noksan bırakmasın…

Bendeniz de şu an,  böyle bir durumun arifesindeyim…

Nasip olursa, 13 Temmuz’da büyük kızımın düğününü yapacağız…

Evladınızı arzu ettiğiniz şekilde büyütmek ve yetiştirmek çok büyük bir bahtiyarlık…

Finalde de,  mutlu bir aile kurduğuna şahit olmak…

Allah bu saadeti herkese nasip etsin…

Milletin mayasını bozmak isteyenlere de fırsat vermesin…

İnsanın yalnız olmak istemediği iki yer var:

  • Biri “düğün”, biri de “cenaze…”

Müsait olan tüm dostlarımızı, Dr. Bilgenur ile Dr. Mücahit’in  Giresun Palmiye Salonundaki düğününe bekliyoruz…

Dede Korkut’un şu duasıyla bitirelim yazıyı…

  • Soyumuz soylansın, boyumuz boylansın,
  • Otağımız mutlu, toyumuz kutlu olsun…