General Male, 1800’lü yıllarda Fransa’da Napolyon’a karşı bir darbe girişiminde bulunur…

Tıpkı 15 Temmuz’da  FETÖ’nün  Türkiye’de yaptığı gibi…

O teşebbüs de aynı şekilde geri püskürtülür ve bastırılır…

Başta General olmak üzere olaya karışan herkes tutuklanıp yargılanır...

İlk duruşmada Hakim kendisine sorar:

-          “Yandaşlarınız kimdi?”

General Male, günümüzün 15 Temmuz sonrasını da özetleyen şu keskin cevabı verir:

-          “Bütün Fransa, belki de siz... Tabii kazansaydım!”

Bugün 15 Temmuz darbe girişimini ve bu girişimin mimarı F. Gülen’i çok sert bir şekilde lanetleyenlerden bazılarının; eğer darbe başarılı olsaydı,  gönüllerinde besledikleri  hangi “hırs” açığa çıkacaktı kim bilir?...

Ve o “hırs” onlara neler kusturacaktı?...

Kimi kime boğduracaktı?

Ahlak ile erdem genellikle birbiriyle karıştırılır…

Halbuki, ahlak başka, erdem daha başka bir şeydir…

Ahlak sadece “görünür” davranışları konu edinirken; erdem, tam tersine kimsenin görmediği yerdeki davranışlarla ilgili bir durumu tanımlar…

Diğer bir ifadeyle, ahlak insanın “dışsal”, erdem ise insanın “içsel” eylemleriyle ortaya çıkar…

Mesela “çok ahlaklı” görünen  bir adamı, kimseye yakalanmayacağı ve asla görünmeyeceği  bir suç ortamına ittiğinizde davranışları aniden değişiyorsa; işte o adamın ahlakı sahtedir…

Dışarıda ahlaklı görünmesine rağmen, özünde gram kadar erdemi yoktur!...

O sebeple, “ahlaki görüntü” sizi yanıltmasın…

Gerçekten tanımak istediğiniz kişiye, gayrimeşru işler yapmak üzere fırsatlar verin… Elinde eksikliğini hissettiği veya arzuladığı şeyleri gizlice tamamlaması için… Tabi; kendisini kimsenin görmediğine ve kimsenin duymadığına inandırarak!...

Sonra perdenin arkasından izleyin…

Acaba bu şekilde denediğiniz yüz kişiden kaçı “erdemli” çıkacak?!...

Zihniyeti itibariyle ahlaksız olduğu halde, sadece fırsatını bulamadığı için ahlaklı davranmak zorunda kalanları kolayca teşhis edebilecek başka bir yol var mı bilmiyorum…

Para, mevki, makam, güç, yetki, ün, şan ve şöhret bazen bu anlamda filtre vazifesi görebiliyor…

70’li ve 80’li yıllarda insanlar şimdiye göre oldukça yüksek bir ideolojik tutarlılık sergiliyordu… Ahlaki tavırlar da, ideolojik tutuma göre değişiyordu…

Birinin meşru saydığını diğeri saymıyordu…

Sağ kesim içinde yer alan milliyetçilerle akıncılar dahi, ahlaki davranışlar açısından birbirine pek benzemiyordu…

Öte yandan solculuk ideolojisi; zina, alkol, uyuşturucu ve kumar gibi birçok gayri ahlaki davranışı hoş gösterebiliyordu…

Fakat bu ahlaki tutarsızlıklar, ideolojik taassupların içinde eriyip gidiyor ve kimsenin dikkatini çekmiyordu…

Taşınan ideolojik kimlikler her şeyin üstünü örtüyordu…

Bizim o yıllarda çok üstün ahlaki meziyetlere sahip olduğunu zannettiğimiz kişiler, iktidar olma fırsatını ele geçirdiklerinde turnusol kağıdı gibi bambaşka bir renge büründüler!...

Kedi uzanamadığı ciğere pis der” misali geçmişte yerdikleri, fakat belli ki sadece kıtlığını çektikleri ne varsa bugün hepsinin üzerine üşüştüler…

FETÖ liderinin ölümünden sonra sergilenen sahte tepkileri ve o üşüşmeleri görünce, elbette kayıtsız kalamıyor insan…

Samimiyet arıyor ama bulamıyor!...

Ahlakın var gibi göründüğü, ancak zerre  erdemin” bulunmadığı günlerin içindeyiz…

Üstü örtülmüş, yasalarla veya mahkeme kararları ile izole edilmiş ahlaksızlıklar artık kimsenin dikkatini çekmiyor!...

Ne gören var, ne duyan…

Kara para zenginleri, hırsızlar, arsızlar, hayasızlar şayet tutuklanırsa “kötü” oluyor; fakat salıverildiklerinde davul zurna ile karşılanıyor!...

Mıknatısın etrafındaki metalik tozlara dönüştük!...

O güç bizi nereye çekiyorsa oradayız!…

Bu yazıda vermek istediğimiz mesajı; İmparatorluk çökerken toplumun tavrını eleştiren Vatan Şairi Namık Kemal’in sitem dolu şu sözleriyle verelim:

Edepsizlikte tekleriz,

Kimi görsek etekleriz ,

Hak’tan da ümit bekleriz,

Ne utanmaz köpekleriz!...