Aslında buna iddia demek ne kadar doğru bilmiyorum.
Çünkü bunu, hükümetle cemaat arasındaki çatışmayı anlattığı yazıda, küçük bir cümle olarak geçirmişti.
Buna göre, Türkiye’de Fethullah Gülen Cemaati olarak kabul edilen insanların sayısı 10 milyonmuş.
Bildiğim kadarı ile Gülen Cemaati konusunda ilk defa bu kadar büyük ve net bir rakam veriliyor.
Tabii ki bana çok ilginç geldi.
* * *
Türkiye’de Fethullah Gülen çizgisinde gerçekten 10 milyon kişi var mıdır?
Varsa bu rakam nereden çıkmıştır?
Cüneyt Özdemir’e bu rakamı nereden bulduğunu sordum.
Amerikalı bir profesörün yayınladığı kitaptan almış. Kitapta 7-10 milyon kişi diye geçiyormuş.
Bu rakam, son günlerde devlet içinde yaşanan çatışmanın ilerde alacağı boyut bakımından da önemli.
Çünkü hiçbir siyasi parti, kendisi için potansiyel olabilecek böylesine büyük bir grubu direkt olarak karşısına almak istemez.
Başbakan Tayyip Erdoğan, siyaseti çok iyi okuyan bir insan. Eminim, onun “Gülen Cemaati” denilen toplulukla ilgili bizlerden daha gerçekçi bilgileri vardır.
Benim elimde sosyolojik veri yok. Ancak kanaatlerimden söz edebilirim.
* * *
Eski bir sosyolog olarak baktığımda, “Gülen Cemaati” diye adlandırılan kesimin bu kadar büyük olduğu kanaatinde değilim.
Daha doğrusu, topluca “cemaat” tanımlaması içine sokulabilecek böyle bir nüfus grubunun bulunduğunu sanmıyorum.
Bu rakamın ne ifade ettiğini anlamak için şu sorunun cevabını verebilmeliyiz.
“Cemaat adı altında toplanan bu insanlar, kuvvetli bir ortak davranış ve düşünce biçimine sahip örgütlü insanlar mıdır?”
Böyle sorulunca ben 10 milyon rakamının çok büyük olduğu kanaatindeyim.
Ama “Fethullah Gülen’in düşüncelerini beğenen insan” derseniz, belki “cemaat” tanımına girmeyen muğlak insan sayısı konusunda böyle bir rakama ulaşabilirsiniz.
* * *
Fethullah Gülen istese de istemese de, artık Türk siyaset sahnesinin en önemli aktörlerinden biri.
MİT etrafındaki tartışma şunu açıkça ortaya koydu: Fethullah Gülen Hoca’nın kendisi veya onun adına hareket eden bazı kişiler ve kurumlar, iktidardan daha fazla pay talep etmektedir.
O zaman şu soru önümüze geliyor demektir
Cemaat, sahip olduğu hangi temele dayanarak bunu talep etmektedir?
Kendisini izlemeye hazır belli bir sayısal büyüklüğe dayanarak mı? Yoksa sadece polis ve yargı içindeki gücüne ve pozisyonuna dayanarak mı?
Bunu sandıktan çıkan oylarla veya mitinglere katılan insan sayısı ile ölçemediğimize göre, sağlıklı, sağlam sosyolojik araştırmalarla ölçmeye çalışmamız lazım.
Türk siyaseti artık, Gülen Cemaati’nin bir dev mi, yoksa abartılmış bir güç mü olduğunu bilmek isteyeceği noktaya geldi.
Yani demokrasi açısından böyle bir ölçümleme ve şeffaflık ihtiyacı doğmuştur.
Eminim bunu en çok bilmek isteyenlerin başında Başbakan Tayyip Erdoğan gelmektedir.
Büyük resme bakalım
TÜRKİYE’nin liberal aydınları 3 yıldır bize şu cümleyi empoze ettiler.
“Büyük resme bak...”
Bu lafın anlamı şuydu:
Aslolan Türkiye’nin demokratikleşmesi, askerin kışlasına sokulması, darbe girişimlerinin cezalandırılması vs...
Geriye kalan her şey “küçük resim”di.
Yani neler küçük resimdi?
- Bir insana darbeci suçlaması yapılmışsa; onun evi aranabilir, bilgisayarlarına el konulabilir, apar topar götürülebilirdi.
- Bir insana darbeci suçlaması yapılmışsa; onun telefonları kanunlu kanunsuz dinlenebilir, basına servis yapılabilir; atfedilen suçla ilgisi bulunmayan özel konuşmaları dosyalarına konabilir, oraya buraya sızdırılabilir, hayatları karartılabilirdi.
- Bir insana darbeci veya terör örgütü üyeliği suçlaması yapılmışsa; Mahkeme sonuçlanmadan ona suçlu muamelesi yapılabilir, damgalanabilirdi.
- Ortada bir darbe soruşturması varsa; gerisi masaldı. O çeteyi ortaya çıkarmak için her tür kanunsuzluk, keyfi uygulama yapılabilirdi.
- Bir insana darbeci suçlaması yapılmışsa; elde kuvvetli deliller olmasa bile, 3-4 yıl içerde yatırılabilirdi.
- Bir polis veya savcı, darbeyle ilgili soruşturma yapıyorsa; bu ulvi misyon nedeniyle onun eline her tür orantısız güç, yetki verilebilirdi. Yaptıklarının hiçbirinin hesabının sorulmayacağı güvencesi verilebilirdi.
Evet o “küçük resim” işte böyle feci bir resimdi.
* * *
Ben artık “büyük resme” bakmak istemiyorum.
Çünkü “Büyük resme bak” cümlesi bana artık “Cambaza bak” nakaratı gibi mide bulandırıcı geliyor.
O nedenle içimden gelen en yüksek sesle haykırmak istiyorum.
Bu ülkenin demokratları artık “büyük resme” değil, tam aksine “küçük resimlere” bakmaya başlamalıdır.
Çünkü o küçük resimlerde, çerçevelerinden, kadrajlarından dışarı taşan muazzam hukuk ve insan hakları ihlalleri görülüyor.
O küçük resimlerdeki dramları önleyemeyen bir sistem, istediği kadar büyük tablolar çizsin.
Hepsi fake’dir...
Hepsi taklittir... Hepsi sahtedir...
(Hürriyet)