Kendi kendime “Sakın o kararın nedeni bu olmasın” diye sordum.
Sakın kendimi Fehmi Koru ile aynı seviyeye terfi ettirdiğimi sanmayın.
O bir komplo duayeni... Bu konuda kimse onun yanına yaklaşamaz.
Bakmayın öyle böbürlenmeme...
Benimki mütevazı ve öyle büyük bir deha ürünü falan da değil...
Aynı meslekteyiz ve insan ister istemez sosyal çevresinden etkileniyor.
* * *
Soru şu:
- Acaba Başbakan Erdoğan’ın New York gezisinden vazgeçmesinin arkasında, Obama’nın önceki gün Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşma olabilir mi?
Acaba Dışişleri o konuşmanın metnini önceden ele geçirmiş olabilir mi...
Nereden mi çıkardım?
New York’tayım, ama burada öyle etkili ve yetkili çevrelerle temasım olmadı.
Yani müthiş bir gazetecilik başarısı yok.
Sadece televizyon başında
yapılan bir gözlem...
Başkan Obama’nın sözlerini dinlerken, Başbakan Erdoğan’ın geçen hafta söylediği bir söz aklıma geldi.
O cümleyi yazdım.
Arkasına da Obama’nın cümlesini ekledim.
Bakın nasıl bir diyalog ortaya çıktı.
* * *
Erdoğan, Hazreti Muhammed ve Müslümanlara hakaret eden film ortaya çıktığında şunu söylemişti:
- “Talimat verdim. Birleşmiş Milletler’in bu gibi şeyleri nefret suçu haline getirmesi sağlanacak”.
Buna karşılık Obama ne dedi?
- “İnançlara saygılı olmalıyız. Ama anayasamızın birinci maddesi olan ifade özgürlüğünden de vazgeçemeyiz.”
Bu iki cümleyi alt alta yazınca ortaya şöyle bir tablo çıktı.
Başbakan, Dışişleri’ne bu konuda girişimde bulunması için talimat verdi.
Bir ihtimal Dışişleri de o konuda bir girişim yaptı ve nabız yokladı.
Sonuç?
Amerika tarafından bu konuda Başbakan’ın istediği yönde bir işaret gelmeyince, onun da içinden oraya gitmek gelmedi.
* * *
Söylediklerim mantıklı olabilir...
Ama deli saçması da olabilir...
Bir insan hakaret ve küfre kaç yıl dayanabilir
OBAMA’nın şu cümlesine bakın:
“Amerika’da her gün binlerce kişi benim hakkımda feci şeyler söylüyor...”
Arkasından “Siz de öyle yapın. Bırakın isteyen istediğini söylesin” demeye getiriyor.
Bu sözlerin ve tavsiyenin adresi kim?
Başbakan Erdoğan’a özel bir cevap olduğunu sanmıyorum.
Adres bütün İslam dünyası.
İşte bu noktada İslam âlemi ile Hıristiyan dünyası arasındaki en temel farklılıklardan biri ortaya çıkıyor.
Amerikan demokrasisinin en temel maddesi “First amandement” denilen birinci maddesi.
Hiçbir şey ifade özgürlüğünü ortadan kaldıramaz.
Hani bizde çok tartışılan “Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri” gibi bir şey.
Durum böyle olunca...
- Amerikan başkanları ellerindeki büyük güce rağmen basını etki altına alamıyor.
- Gazetecileri direkt hedef alamıyor.
- Beğenmediği her şey için dava açamıyor.
* * *
Obama o konuşmayı yaptıktan sonra “Clinton Global Initiative” toplantısına gitti.
Eski ve yeni demokrat başkanların kucaklaşması çok güzel bir görüntüydü.
O sahneye bakarken, Clinton’ın başına gelenleri hatırladım.
Koskoca başkan, bütün dünyanın önünde açık bir sorgulamada, genç bir stajyerin üzerindeki sperm lekeleri hakkındaki sorulara cevap vermişti.
Basın ne mi yapmıştı?
Bu sorgulamanın en mahrem yanlarını bile vermişti.
Clinton bunlar için dava açmadı.
Ya Monica Lewinski?
En son haberi vereyim.
O günlere ait hatıralarını yazmak için bir yayınevi ile 16 milyon dolara anlaşmış.
Şu anda Clinton New York’ta yaşıyor.
Monica Lewinski de...
Hem de şehrin giderek yükselen semti Soho’ya yakın bir yerde...
* * *
Obama’yı dinlerken kendimi düşündüm.
Yirmi yıla yakın süredir, hakkımda her gün yüzlerce kişi ağza alınmayacak hakaretleri yapıyor.
Televizyonlarda, internet sitelerinde, gazete köşelerinde, şurada burada her gün en ağır ifadelere muhatap oluyorum.
Ne darbeciliğim, ne yalakalığım, ne dönekliğim kaldı...
Bugüne kadar sadece iki dava açtım.
Biri rahmetli babam içindi...
Öteki telefonlarımın dinlenmesiyle ilgiliydi.
Hakareti, iftirayı kabul etmem mümkün değil...
Ama bu çağda artık insanları susturmak mümkün değil...
Söz, su ve hava gibi bir şey.
Nereden bir kanal bulursa oradan akıyor.
Ayrıca 25 yıldır bu mesleği yapıyorum...
O hakaretleri yapanlar, iftiraları atanlar kaybolup gitti...
Ben hâlâ buradayım.
Obama ile Clinton kucaklaşırken içim açıldı.
İkisi de başlarında görünmeyen bir aura ile ışıl ışıl parlıyordu...
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)