Solcular için cepte Cumhuriyet gazetesi taşımanın racon olduğu yıllarda, Tercüman gazetesine ifrit olduğum günlerde bile ona karşı gizli bir hayranlığım vardı.
Çünkü o kadındı...
Cesurdu..
Mücadeleciydi.
Yıldırılamıyordu.
Başına buyruktu.
* * *
Aradan yıllar geçti...
Şimdi onun bir başka özelliğini daha keşfediyorum.
Vicdanı var... Kendi çektikleri onda adalet duygusunu da yaratmış.
Dün Milliyet gazetesinde onunla yapılan mülakatı okurken, bir kere daha anlıyorum.
Nazlı Ilıcak farklı bir insan...
* * *
“Artık helalleşilsin, tahliye edilsinler” diyor.
Silivri’de yatanlarla kendini aynı durumda görmediğini söylüyor ama şöyle devam ediyor:
“Ben hapisteki herkesle empati kuruyorum. Orada ne kadar büyük çile çekildiğini kendi gözlerimle gördüm. Kenan Evren’e de acıyorum, 90 yaşında yargı önüne çıktı.”
Devam ediyor:
“Çekilen çekildi, artık bu defterin kapatılması lazım. Tahliyeler olsun, Türkiye bu gerginlikten kurtulsun. İçerdekilerin çoğu ileri yaşta. Ne kadar sıcak bir yaz geçti. Bir klima yok içerde. İnanın ben bu yaz püfür püfür deniz kenarında oturdukça düşündüm. Kendimi onların yerine koydum.”
* * *
Ben Silivri davaları konusunda Nazlı Hanım’la aynı fikirde değilim.
Oralarda, çok daha iyi anlaşılacak muazzam hukuk ihlalleri var.
Balyoz davasında çürütülen deliller artık bütün dünyaca biliniyor.
Odatv davası, dünyanın hiçbir hukuk devletinde kabul edilemeyecek bir iddianameye dayanıyor.
Bunlar da önemli değil.
Önemli olan, 21’inci yüzyılda bu vicdani ve insani empatiyi yapabilmektir.
Yüzlerce insan 3 yıldan bu yana ancak fanatiklerin inanabileceği uydurma delillerle yatıyor.
Bakın o kadar yerden yere vurulan 28 Şubat sürecinde bir tek gazeteci içeride yatmadı.
İçeride hayatını kaybeden, kanserinin son günlerinde bile en küçük insani muameleyi göremeyen bir insan yoktu.
Dolayısıyla içerideyken annesini, babasını, çocuğunu kaybeden ve cenazesine dahi gidemeyen de yoktu.
* * *
Tarihimizin en kritik dönemlerinden birine giriyoruz.
Kürt sorunu çok kritik bir noktada. Libya olayının bölgemizi nasıl etkileyeceği konusunda ben çok karamsarım.
Ve inanıyorum ki, biz bu dönemi, böylesine bölünmüş, böylesine vicdan sızıları taşıyan bir ruh haliyle geçemeyiz.
Onun için Nazlı Hanım’ın o sözlerine bütün kalbimle katılıyorum.
“Artık helalleşme zamanı...”
Başbakan da seçimi kazandığı gece Türk milletine bu sözü vermemiş miydi...
Hadi öyleyse helalleşelim ve önümüzdeki sorunları hep birlikte göğüsleyelim.
Ey andıç avcıları hadi yükseltin sesinizi
O fotoğraf bana çok dokundu.
Çünkü kahredici bir hatıranın fotoğrafının tıpkısı gibi...
İki kız yan yana oturmuş.
Birinin adı Elif Sultan Kalsın...
25 yaşında.
Ötekinin adı Harran Aydın...
Daha 21’inde...
* * *
Bir gün önce bazı gazetelerde yan yana 9 fotoğraf yayınlanmış.
12 Eylül günlerindeki o feci “Arananlar” listesi gibi bir fotoğraf.
Altında bir yazı:
“İşte aranan canlı bombalar...”
Hemen ertesi gün, o iki kız adliye binası önüne gelmiş, basın toplantısı yapıyor.
“İşte buradayız” diyorlar.
Canlı bomba denilen o kızlar, bombasız canlar halinde basının karşısına geçmişler.
* * *
Kim arıyormuş onları?
Dünkü gazetelerden birinde küçücük bir haber:
Bir polis yetkilisi, “Fotoğrafı yayınlanan kişiler hakkında arama ve yakalama kararı yok” demiş.
Ee öyleyse tıpkısının aynısı fotoğrafları basına “servis eden” kim?
Hani böyle şeyler “28 Şubat tezgâhlarıydı...”
Hadi tezgâhı yapan var.
Ya kullananlar?
“Hepsi bir yerden emir mi almıştı...”
* * *
Geçmişte kendi başıma da gelmiş biri olarak, bugün başka bir meslektaşımın yakasına yapışacak kadar karaktersiz değilim.
Devlet hep aynı devlet.
Ama andıç avcılarına bir çift sözüm var.
Böyle bir şey askerden gelince rezilce bir şey oluyor da, sivil otorite yapınca sıradan bir adli vaka mı sayılıyor?
Veya bu konuda iki kelam etmek için, mağdurun ille de bir dava arkadaşı mı olması gerekiyor.
* * *
Çok şey görecek kadar yaşadım. Utanç verici çok acı tecrübeler edinecek kadar mesleki tecrübem var.
Ama şunu söyleyeyim.
Yaşadığım hiçbir dönemde, bu kadar çok andıç olayı görmedim.
Bu ülke bir gün bu dönemde neler yaşandığını çok daha iyi görecek.
Mutlaka görecek.
O fotoğrafa iyi bakın.
Orada oturan iki kız, tanınmış gazeteciler olmadığı için bahane aramayın.
Şöhretli insanların vuvuzelaları var. Gürültü kapasiteleri yüksek.
Asıl andıç, sesi çıkamayan insanlara yapılandır.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştıR)