KITA Avrupa’sının en büyük internet haber sitesi “hurriyet.com.tr”nin önceki günkü Meral Okay istatistikleri şöyle:

- 1 MİLYON 143 BİN KİŞİ Meral Okay’ın hayatını kaybetmesi üzerine yapılan haberleri, 1 milyon 143 bin 573 kişi okumuş.
- 1 MİLYON 190 BİN Okay’ın siteye konan fotoğraflarına 1 milyon 190 bin 724 kişi bakmış.
- 373 KİŞİ Site, sanal bir taziye defteri açmış. Açılışından hemen sonra 373 kişi bu deftere taziye yazmış.

AYNI GÜN TÜRKİYE SAVAŞIN EŞİĞİNDEYDİ

Önceki gün hurriyet.com.tr’de Meral Okay haberlerinden sonra en çok okunan haber, 380 bin düzeyinde kalmış.
Oysa aynı gün ülkenin gündeminde başka önemli olaylar da vardı.
- Suriye ordusu, Türkiye sınırına kaçanlara ateş açmıştı.
İki ülke arasındaki gerginlik, sıcak bir savaşa doğru gidiyordu.
- Deniz Feneri davası iddianamesi yayınlanmıştı ve bu, toplumun bir bölümünde derin bir düş kırıklığı yaratmıştı.
- Başbakan, Çin gibi bir dünya devine resmi ziyaret yapıyordu.
- Play off kuraları çekilmişti ve büyük bir tartışma vardı.
Yani, ne savaş, ne siyaset ne de futbol; Türkiye, güldüğünde gözleri görünmeyen bir kadının ölümünü konuşuyordu.
Neden?

NEDEN Mİ? HÂLÂ ANLAMADINIZ MI

Çok basit...
- Çünkü insan yanımız hâlâ kuvvetli.
- Çünkü, Ankara’da bir subay kızı olarak doğup, o aile eğitimini alıp, “Adı bende saklı”yı yazan, “Asmalı Konak”ı, “Muhteşem Yüzyıl”ı yazan başarı hikâyelerine ihtiyacımız var.
- Çünkü, bize güzellik diye anlatılan şeyin, bambaşka boyutlarını anlatan bir kahramana ihtiyacımız olduğu için.
- Çünkü; bize bıraktığı fotoğraflarının yüzde 80’inde gülen kadın olduğu, kavgalardan, sıkılmış yumruklardan, gerilmiş hançerelerden bitap düşmüş ruhumuza ferahlık verdiği için.

BEKLEYEMEDİĞİM YARIN BİLE ARTIK ÇOK GEÇ


Hürriyet internet sitesinde “Yarını bekleyemedim” formatını, geciktiremediğim, erteleyemediğim duygularım için önermiştim.
Kabul edildi...
Dün fark ettim ki: “Yarını bekleyememek” bile artık randevusuna geç kalan bir kavram.
Meral Okay her gün gözümüzün önünde olan bir kadın değildi.
Meğer her gün gönlümüzün önündeymiş.
Önceki gün, bu olağanüstü kadının geride bıraktığı boşlukla randevuma geç kalmıştım.
“Yarını bekleyemedim” yazısı öğleden sonra Hürriyet internet sitesinde yayınlandığında, bütün Türkiye onu konuşuyordu.
Sağlığında, yazdıklarıyla bütün Türkiye’yi konuşturan kadın, yazmadıklarıyla, sessizliği ile Türkiye’ye daha da çok konuşturmuştu.
Çünkü o bize, en muhteşem, en kibirli, en mağrur Süleyman’a bile; “Böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var” dedirtecek kadar cesur bir tabu kırıcıydı.
Umarım, tarih dersinden sözlüye kalkan bu toplum, sınıfta çakmaz...

Deniz Feneri şaşırtmadı tam aksine umutlandırdı

DENİZ Feneri davasında savcıların hazırladığı iddianame bazılarında düş kırıklığı yarattı.
Çünkü savcılar “Örgüt yokmuş”, “Organize yokmuş” diyorlar.
Ben şaşırmadım.
Hayır, “Bunlar hükümete yakın insanlardır. O nedenle savcılar onlara kıyak geçti” tarzında bir şaşkınlık değil bu.
Olması gereken olduğu için şaşırmadım. Yani özel yetkili bir keyfiyete teslim edilmediği için.
Çünkü bu davaya, “Ergenekon’da yapılanlara bir misillime” duygusuyla bakmıyorum.
“Orada onlara bunlar yapıldıysa, burada da onlara aynısı yapılsın” biçiminde bir kısasa kısas duygusu yanımdan bile geçemiyor.
Ayrıca savcılar, “Hiç suç yoktur” da demiyorlar.
Örgütlü değil diyorlar.
Yani davaya normal seyri içinde bakıyorlar.
O nedenle bu dava beni şaşırtmadı. Tam aksine, normal yargılamalar için iyi bir örnek olabilir diye seviniyorum.
   
Beni asıl şaşırtan, genel olarak Ergenekon paketi içine konup, her birinin üzerine “Çete” ve “Örgüt” damgası vurulan davalar.
Alın iddianamelere bakın.
Odatv davasında nerede örgüt ve çete? Şike davasındaki çete ve örgüt nerede?
Balyoz davasına bakın... 1500 sahtecilik, yanlışlık...
Normal bir hukuk devletinde bunlardan sadece ikisi üçü bir davanın anında düşmesine neden olacak delil hataları...
Yargının anında “Ortada delil üreten bir çete mi var” sorusunu sorup, harekete geçeceği örnekler...
Beni şaşırtan işte onlar...
İşte o nedenle Deniz Feneri iddianamesi, o mahallede de yargılama vicdanının doğmasına yol açabilir umudunu taşıyorum.

(Hürriyet)