Suskun Antakya halkı biri çıksa da gerçekleri söylese, derdimizi anlatsa diye bir süredir çaresiz bekliyor. Ancak siz bir gazeteci/yazar olarak ‘gel, bilgi ver, iki söz et’ dediğinizde kimseyi bulamıyorsunuz. Yıllara dayanan bir ölüm sessizliği söz konusu! Uzun zaman CHP’nin kalesi olarak görünen, şimdi AKP ve Sadullah Ergin egemenliği altındaki Antakya (Hatay)’da devran dönmüş. Alevi nüfus, Hıristiyan halk bir sığıntı gibi…
Anadili Arapça olan insanlara öteden beri etnik yapısı dolayısıyla kuşkuyla bakılırken, şimdilerde mezhep farkı nedeniyle daha bir altı çizilmiş halde damgalanmış durumda. Herhangi bir devlet dairesinde görev almaları yasak! AKP dönemiyle birlikte iş çığırından iyice çıkmış durumda. Tüm ülkede olduğu gibi ‘Ya bendensin, ya hiçsin’ burası için de geçerli. Sessizliğin nedeni küçük yerde, bir kez daha damgalanma endişesi…
İNANÇLAR VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
Alevi toplum uzun süredir baskı altında kaldığı için ibadetlerini içe kapanık biçimde gerçekleştirmiş durumda. Son günlerde ‘Arap Aleviliğiyle Anadolu Aleviliği farklıdır’ vurgusu işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Esas olan ‘Hz Ali ve Ehlibeyt sevgisidir’ diyen bir anlayış ağırlıklı. Bir de 12 imamın ardından gelen bir kol olan Nusayrilik ismi üzerinde tartışma var alttan alta. Bir grup Nusayri demenin doğru olduğunu ve bunun bir öğreti, yaklaşım olduğunu savunurken, bir kısım ‘Alevilik bize yeter, bizi daraltmaya/sınırlamaya kimsenin hakkı yok’ diyor. Burada süren teolojik meseleler başka bir tartışma konusu. Ancak Nusayri vurgusu, Esad karşıtı kampanyanın dili halinde. Baskı altında halkın büyük korkusu bu…
İnançlarına ‘sapkın’ diyen bir anlayışa karşı direnç göstermek kolay değil. Sayıları hayli fazla olan, doğru dürüst bir eğitimden geçmemiş ve üstelik bir de dil/ifade sorunu olan insanların din adamı/şeyh sayılması meseleyi güçleştiriyor. Laik, ilerici, demokrat yapısı bilinen bölge insanı, sanki giderek Sünnileştirilmiş ve ibadet biçimi öne çıkan bir dindarlığa yöneliyor. Yıllardır bölgeye giden biri olarak bu denli dinsel tartışma ve törensel/ibadete yönelik bir ortam görmemiştim. İnancın, kültürün köklerini araştırmak, ifade etmek elbette doğal bir hak… Ancak çatışma iklimi tuhaf bir dindarlıkla sürüyor. Geleneksel yaşantıya benzemeyen eğilimler dikkat çekici. Bir yandan demografik yapı değiştiriliyor, bir yandan inancın doğası başka bir hal alıyor gibi. Bu ortamda konuşmak hayli güç…
MEDYA TERÖRÜ
Artık iyice tüm dünya biliyor ki CNN, SKY, El-Cezire televizyonları birer savaş makinesi. Tüm dünyaya buradan iletilen bilgiler ve görüntüler savaş ortamı yaratıyor. ABD’ci kukla iktidarların zaten desteği olmadığı için, iktidarların devrilmesi için halkla ilişkiler kampanyası rahat sürüyor. Ancak Suriye’nin konumu ve bölge haritalarının değiştirilmesi için son ve önemli kalenin burası olması denklemi değiştiriyor. Özellikle Suriye’den göç eden kişilerin kim olduğu yönünde tartışma yoğun. Halen Hıristiyanlar, Sünni nüfus ve Aleviler Esad’ın yanında. Halk desteği olmadan iktidarı sürdürmek olanaksız…
Suriye muhalifi olarak ortaya çıkan grupların bir bütünlüğü yok. Söylem birliği yok. Tabanları, temsil yetenekleri tartışmalı. Buna karşın yeniden biçimlenecek Ortadoğu haritası için mutlaka Suriye düşmeli. Nedeni çok açık; Müslüman Kardeşler eliyle kolay yönetilen, göbekten ABD’ye bağlı bir ortam yaratmak. Başka bir değişle Şii blok egemenliğini ortadan kaldırmadan bölgenin enerji, su kaynaklarını yönetmek olası değil. Hal böyle olunca Suriye sırtını İran ve Rusya’ya dayamış durumda. Bir tür ölüm kalım savaşı!
KAPİTALİZME UYUMLU İSLAM
Bu süreçte AKP’nin nasıl bir rol model olduğunu anlatmaya gerek yok. Kendince bir demokrasi tarifi içinde, yeni bir düzenle karşı karşıya bölge. Bir yanıyla kukla iktidarlara göre ilerici bir siyasi hareket AKP. Ama Türkiye deneyimi için hayli geri. Çoğulcu, hak ve özgürlüklere saygılı bir yönetimden söz etmiyoruz. Tersine neo-liberal dünyaya uyumlu, ıslah edilmiş bir İslami hareketten söz ediyoruz. Soru açık; Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar neden hedefte değil? Neden onların halkına domino etkisi olmuyor? Yanıt açık. Sorun demokrasi, çoğulculuk değil, teslimiyet.
Bu denklemde Müslüman Kardeşler’in zorbalığı ve caniliği karşısında Türkiye Alevilerinin korkması doğal. Bölge eylemlerinde “Aleviler tabuta, Hıristiyanlar Beyrut’a” dendiğini işitenler çok. Samandağ’da konuştuğum bir Hıristiyan sürecin emperyalist bir hareket olarak devam ettiğini açıkça söylüyor. Baskı altında olduklarını da! ‘Ne yapmalıyız?’ sorusu dillerde. Medyanın zorbalıkla dayattığı gerçekler karşısında ‘Ya Esadçısın ya bizden’ gerçekleri gizlemeye yeten bir ayrım.
Adaletten, eşitlikten, insandan yana olmak çok zor bugünlerde.
(BirGün)